PINAR ÖTER
Bakmak ile Görebilmek Herkes bir mucize bekler… Görse, hayata bakışı değişecekmiş. Allah’a inanacakmış. Çünkü mucize, uzak olan; ona ulaşamadığımız şeydir, değil mi?
Ama her gün bir mucizeyle karşı karşıya olduğunu bilmez insan…
Kapalı bir alanda kaç dakika durabilirsin? Hiç duramayan, hatta panik atak geçirip ölen insanlar var. Ama bir bebek, aylarca o kapalı alanda can buluyor ve doğuyor.
Peki sen çocuğuna gülmeyi, konuşmayı, yürümeyi, ağlamayı sen mi öğrettin? Biz özel eğitimciler, bir çocuk konuşsun diye — belki de hiç konuşamayacağını bilmeden — aylarca, yıllarca mücadele ediyoruz. Sadece bir “a” harfi çıkarsın diye… Oysa o sesi çıkarabilmesi için çenesinin açılması, dilinin geriye gitmesi gerekir. Sen çocuğuna bunları öğrettin mi?
Kim bir kuşa yuva yapmayı, yavrularını beslemeyi öğretti? Bir tavuğa yumurtlamayı, sonra da o yumurtanın üstüne yatıp ona can vermeyi… Tek tek yumurtaları delip yavrusunu çıkarmayı kim öğretti?
Doğruya giden bir mucize yok aslında… O kadar çok mucize var ki… Sadece görmeyi reddetti gözlerimiz, kalplerimiz.
Yürüyebilmek yürüyemeyenin, görmek göremeyenin, duymak duyamayanın mucizesi iken… İnsan hep bir arayışta, hep bir kaçışta. Gördüğüne değil, görmediğini arama derdine düşmek yerine; aslında gördüğüne baksa, gerçeği görecek, hakikati anlayacak. Asıl olanın ne kadar yüce ve mükemmel olduğunu fark edecek. Sonsuz merhametiyle nasıl sarıp sarmaladığını görecek.
Derler ki: “Bu kadar yüceyse Yaradan, ne bekler kuldan? Secdeye eyilmesini mi ?…”
Oysa senin eğilmen onu yüceltmez ki… Tuttuğun oruç onu doyurmaz ki… Sen doyarsın. Sen yenilenirsin. Her eğililen secde senin bedenini, beynini, hayata bakışını değiştirir. Çaresiz kaldığın dünyada sana bir kapıdır secde. Bir arayıştır aslında.
İnsan yaratılışına, yani anne karnına dönüşür. Secdede eğildiğin pozisyon bile, anne karnındaki halindir.