https://search.google.com/search-console/

  • BIST 100

    10358,46%0,26
  • DOLAR

    40,15% 0,22
  • EURO

    47,03% 0,08
  • GRAM ALTIN

    4336,36% 1,24
  • Ç. ALTIN

    6897,23% 0,94

ZÜLEYHA ÇAĞLAYAN


İSTER EĞRİ İSTER DOĞRU OTURUN AMA ARTIK DOĞRULARI KONUŞUN!!!

Bazen sözü en dinlenir haldekiler sessizliği tercih ederken sizin avazınız çıktığı kadar haykırmanız hiç bir şey ifade etmez… Sesinizi o derin ve büyük sessizlik yutar!!!!


Konuşun artık bir zahmet,  konuşun… Haksızlıklar, zulümler, kötülükler karşıdındaki sessizlik vicdan kanatır! Vicdanı olanlar için geçerli tabi bu… Bir gün sistematik bir biçimde yapılan soykırım ve karşısındaki sessiz Müslümanlar için acıyor canımız… Bir başka gün organize farklı bir kötülük, farklı bir iftira, farklı yalanlar, farklı tuzaklar ve bunları görürken susanlar için…

Kendi adıma söyleyeyim….Artık konuşmak gelmiyor içimden… Kahkaha atmak, gezmek, eğlenmek… Bir şeyler değişir umudu ile yazıp, çizmek… Beynimin içindeki isyan dolu çığlıkları susturmak  istiyorum. Belki bu da benim en sahipsiz, en zarif isyanım olacak… Evet zarif bir isyandır susmak… Gazetede, köşe yazarlığında  yeniyim belki ama çok uzun zamandan beri yazıyorum ben. İçime sığdıramadıklarımı, sığdırıp damıttıklarımı, uçlarda yaşadığım sevdalarımı, kızgınlığımı, merhametimi, haksızlığa direncimi, iyilik, güzellik, doğruluk, adalet arayışımı yazdım… Hiç bir menfaat gözetmeden, kimseden bir tek kuruş almadan, kimsenin değirmenine su taşımadan inandıklarımı akıttım kâğıda, kaleme, sosyal medyadaki sayfalarıma, köşeme… O kadar doruklarda yaşadım ki ne var ne yoksa içimde; yoruldum artık. Bu uzunca bir zaman dilimi için yazacağım son yazım. Bir süre ara veriyorum yazmaya… Bu belirsiz zaman dilimindeki jübilemi de haksızlıkları , iftiraları işaretleyerek yapmak istedim yine.

Birilerinin size attığı iftiralar, ettiği çirkin sözler, hakaretler, yakıştırmalar sizin kıymetinizi değiştirmez. “Güneş balçıkla sıvanmaz” demiş atalarımız… Üslup ve tarz insanın kendi tiynetinin aynasıdır. Üslup kimliktir yani… Şadi Şirazînin bir lafı var: “Lafta ölçü bilmeyen, edepsizlikte sınır tanımaz” Basın ve siyaset dünyası maalesef bu edepsizlerle dolmuş. Sosyal medya deseniz; ücreti mukabili insanlara 7/24 küfür ettirebiliyorsunuz. Ne dedi Barış Yarkadaş; vekiller doğruları söylemeye korkuyor; “bu kişinin(!)” trolleri bize de musallat olur diye. O nedenle vasıflı insanlara çamur sıçratarak yükseleceğini zannedenler, içinde durduğu çamur deryasına ve seviyelerine iyi baksınlar . Bulundukları noktadan karşılarındakine sıçrattıkları çamur üç beş damlayı geçmez ama kendileri  baştan aşağı çamur olurlar. Yani demem o ki: Ne yaparlarsa yapsınlar, temizi kirletemezler, bileni kandıramazlar!

Ve…..
Şimdi belki bir miktar daha “ağır konuşacağım!” :

Çünkü düşmanın yani daimi ezik ve yenik muhalefetin, çirkin ve kuralsız savaşından ziyade, bu çirkef mücadeleye sessiz kalan, orantısız saldırıların hedefi olanlara iki cümlelik desteğini dahi esirgeyen şuursuz yol arkadaşlarından bahsedeceğim. Hani şu replik almadan konuşamayan, gölgesinden korkan, “aman falana destek olursak bize bir şey olur mu?” , “ mevzunun ucu bize dokunur mu? “ , “ bana ne canım, durum benlik değil ki!” kalıbındaki  cümlelerle günü kurtaran, siyasetin çirkin yüzünü dava neferliği zanneden; vefadan, biz olma bilincinden, dava şuurundan fersah fersah uzaktaki siyasi figürlerden… Hani şu hiç bir doğrusu olmayan, bir elin parmağı olamamış, bir ağacın yaprağı , meyvesi , kökü, dalı olamamış , davayı algılayamamış olanlardan… Doğruları söylemeyi bırakın, onaylamaya korkanlardan. Karşılarında hırsızına, arsızına, çete elebaşına sahip çıkan, çapsızını, arsızını parlatıp yüceltenler varken biz ne dünyanın yarısının umudu olan Recep Tayyip ERDOĞAN’a tebelleş olanlarla, ne de yedi yılını Türkiye’ye adayan, o yedi yıl boyunca terör belasından salgınına, salgınından depremine, depreminden seline, selinden orman yangınına bir sürü talihsizlikle mücadele etmek zorunda kalan , gecesi gündüzü, tatili dinlencesi olmadan yirmidört saat , üçyüz atmışbeşgün esasına dayalı çalışan , halkın içinde olan Süleyman SOYLU’ ya destek olabildik. Gece gündüz sövenlere cevap bile veremedik…

Neden, çünkü çok olsak da  niteliksizdik, çok olsak da boştuk! Ağır mı geldi? Gelsin… Bu nasıl bir kaygan zemin, nasıl kaypak, nasıl ürkek yürekler, bu nasıl bir benlik duygusu, nasıl bencillik, nasıl şuursuzluk? Bu nasıl alengirli bir dönem? Siyasi arenada memur kılıklı ruhunu kaybetmiş yada belki hiç ruh sahibi olamamışlar var! Kan kaybediyoruz! Çünkü güven kaybediyoruz…Yan yana durmayı bile başaramayan bir idenin paydaşlarını izliyor insanlar… Bir diğerinin kirlenmesinden, saldırıya uğramasından, silinmesinden, ezilmesinden keyif alanlar var. Çünkü bir bütünün parçaları olduklarını algılayabilecek kapasiteleri yok! Bu değildik ki biz. Bu değildik; birdik, beraberdik, önce aramıza nifak tohumları serpilmesine izin verdik. Sonra kolkola girmeyi, omuz omuza yürümeyi bıraktık! Düşene omuz verirsek düşeriz, koluna girersek rengimizden  alır  sandık…Kulakları değil vicdanları sağır eden bir sessizliğe büründü tuzu kurular… Kenardan kenardan otuz kilometre hızla gider sağa sola sapmazsak kazaya uğramayız sandılar, varsın kalana ne olursa olsun dediler. Varlıklarının devamını etliye sütlüye karışmamakta gördüler.

Recep Tayyip ERDOĞAN ayağına takılan onca engele, sırtında ağırlık yapan onca yol arkadaşına rağmen yol almayı başarabildi nispeten. Birlikte yola revan oldukları yolda onu yavaşlatmasaydı belki çok başka bir yerde olacaktı şu anda Türkiye. Yine de kendini milletine anlatabildiği için şanslıydı.

Aslında şairin dediği gibi “insan yıkıla yıkıla inşa eder kendini. İmar olmak için viran olmak gerekir.”  Güçlü insanlar gücünü, kudretini, karakterlerinin nüvelerini uğradıkları haksızlıklardan, iftiralardan, yalnızlıklarından devşirir… Diğerlerinin yanlışları onların doğru yoluna ışık olur.  Yenilgi yenilgi büyür zaferleri…

Bu gün Terörsüz Türkiye’ye doğru yürüyoruz. Terörsüz Türkiye bir fikir ile ortaya çıkmış olabilir. Bu fikir Devlet BAHÇELİ ile Recep Tayyip ERDOĞAN’ın ortak aklının eseridir. Ve bu fikir hayata geçme aşamasına gelir gelmez yine Süleyman SOYLU’ya karşı fütursuz bir saldırı başlatılmıştır. Oysa O bu fikrin alt yapısını hazırlamak için , güvenli Türkiye için en çok emek harcayanlardan biridir. Bakanlığı döneminde Süleyman SOYLU’nun bölge halkı ile kurduğu samimi ilişki, Diyarbakır Annelerine desteği, bölgeyi güvenli ve huzurlu hale getirme hususundaki olağanüstü çabası, bire bir sahadaki varlığı, korkusuz gayreti, askeri ile sivili ile bir olup huzurlu bir iklim inşaa etme çabası Türkiyenin en zor günlerini tarihin acılarla dolu geçmişine hapsetmiştir. Şehit ailelerine benzeri görülmemiş bir destek sunmuş, doğu ve güneydoğuda sınır boylarında vakit geçirmeyi bir bakanın rutinine ekleyerek normalleşmeye büyük katkı sağlamıştır. Eğer Terörsüz Türkiye’den bahsederken PKK’yı zayıflatıp devletin bölgedeki varlığını güçlendiren SÜLEYMAN SOYLU’yu anmaz isek, bu konuda yerli yersiz saldırı yapanlara saçma sapan bir “ hani şu kadar terörist kalmıştı, hani ayak numarasını bile biliyordunuz şimdi ne oldu” gibi siyasetin , hükümet politikalarının ne olduğundan bihaber cühela kıvamında cümlelere prim verir, hak edene hakkını teslim etmez isek hikayeyi eksik başlatmış oluruz.

Tüm bunları bu güne kadar defalarca kez yazdım…Benzer cümleleri çok kurdum ama; ben görenin ve bilenin doğruyu, hakkı, hakikati  haykırma görevi olduğunu düşünenlerdenim. Zulüm bir kişiye de yapılsa bin kişiye de yapılsa çok taraflıdır. Seyirci kalan da zulmün tarafıdır, isyan eden de…

Hadi şimdi illa istiyorsanız eğri oturun ama artık bir zahmet doğru konuşun! Konuşun ama!!!!

Bu sessizlik vicdan kanatıyor…

Selametle….

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.