Prof.Dr. Fatih Satıl

Tarih: 09.10.2025 05:05

DÜNYA HABİTAT GÜNÜ

Facebook Twitter Linked-in

Dünya Habitat Günü, 1985 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği tarafından alınan kararla her yılın ekim ayının ilk pazartesi günü kentlerin ve kasabaların durumunu göz önüne almak için kutlanılmaktadır. Dünya Habitat Günü’nün hedefi tüm insanların en temel hakkı olan barınma konusunda çalışmalar yapmak ve tüm yerleşimlerde bu hakkı elde etme konusunda yaşanan eksiklikleri gidermektir. Bu hedeflerle birlikte Dünya Habitat Günü insanlara yaşadıkları kentin geleceğini belirleyebilecekleri güce sahip olduklarını hatırlatmayı sağlar.

Barınma, temel bir insan hakkıdır. Ancak Dünya nüfusunun yüzde 20’sinden fazlasını oluşturan yaklaşık 1,8 milyar insan yeterli konuttan yoksun bir şekilde yaşamaktadır ve 100 milyondan fazla insan ise evsizdir. Uzmanlar, 2030 yılına kadar yetersiz konutlarda barınmaya ve yaşamaya çalışan insan sayısının 3 milyara yükselebileceğini söylüyorlar. Ülkemizde durum nasıl. Çeşitli araştırmalara Türkiye genelindeki evsizlerin sayısı 70 ile 100 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'de bulunan 23 milyon hanenin 13.2 milyonu kendi sahip olduğu evde oturuyor, 6 milyon hane ise yaşadığı konut için kira ödüyor. 15 yılda oturduğu ev için kira ödeyen hanelerin oranı ise yüzde 18'lerden yüzde 26'ye yükseldi. Bu tablo, bir yandan barınma ihtiyacının giderek daha fazla insan için temel bir mücadele alanına dönüştüğünü gösterirken, diğer yandan da konut politikasının nasıl bir yön izlediğini sorgulamamıza neden oluyor. İnsanların artan barınma talebi karşısında üretilen çözümler, çoğu zaman sadece yapı sayısını artırmaya odaklanıyor. Oysa barınma, sadece bir çatıdan ibaret değil aynı zamanda sağlıklı bir çevrede, güvenli ve sürdürülebilir yaşam alanlarında var olabilme hakkıdır. Ancak bu konut açığını fırsat bilip dağ taş ova demeden her yere mantar gibi beton binalar dikmeye başladık. Domatesin, biberin yetiştiği, kavun karpuzun olgunlaştığı tarlalara apartmanlar diktik. Oysa artan nüfus ve konut ihtiyacı kadar bu kadar insanın sebze ve meyve gibi temel gıda ihtiyaçların da olduğunu unutmamalıyız. Şehirlerimizi çevre dostu bir bilinçle yönetmeli ve tasarlamalıyız. Bu yüzden bizi çevre ile yeniden dost kılacak bir zihinsel dönüşüme ihtiyacımız var. Çevrenin bize verilmiş bir emanet olduğunu hiç unutmadan, bireyden endüstriye uzanan bir bilinç hareketi gerçekleştirmeliyiz.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —