Geçtiğimiz günlerde Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi ve Şahinbey Belediyesi ev sahipliğinde düzenlenen IX. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi, “Kur’ân‑ı Kerîm’in Kâinatı Okuyuşu” teması etrafında; bilim, inanç, felsefe ve teoloji alanlarını disiplinler arası bir bakış açısıyla 51 üniversiteden 150 bilim insanını bir araya getirdi.
Kongre hem inanç hem bilim temelli bakış açılarını harmanlayan Yaratılış Temelli Bir Bilim dilini ortaya koyması açısından dikkatleri üzerine çekti. Kongrede, sadece teolojik yorumlar değil, aynı zamanda kozmoloji, biyoloji, felsefe ve dinî ilimler perspektifinden insan ve kâinatın mahiyeti, yaratılışın anlamı; bilimsel verilerle birlikte Kur’ân metinlerinin yorumlanması bağlamında tartışıldı. Örneğin, bazı bildiriler evrim görüşünün değerlendirilmesi, yaratılışın biyolojik temelleri, kâinatın oluşumu ve insan-kâinat ilişkisinin ontolojik/felsefi analizi gibi konuları ele aldı.
Ayrıca kongrede yer alan davetli konuşmacılar arasında öne çıkan akademisyen ve ilahiyat camiasından isimler, bilimsel düşünce ile inanç dünyasını birleştiren mesajlar verdiler bu da kongrenin salt teorik değil, aynı zamanda entelektüel ve toplumsal bir buluşma hâline geldiğinin açık bir göstergesi olarak dikkatleri çekti.

Kongrede Evrim Tartışmasındaki Kavram Kargaşası Masaya Yatırıldı
Bugün evrim tartışmalarının temel sorunu bilim eksikliği değil, kavram karmaşası.
Embriyodaki gelişim (tekamül), maddenin bir halden diğerine geçmesi (tahavvül) veya tür içi çeşitlilik (varyasyon) bilerek ya da bilmeyerek “evrim” diye sunuluyor.
Oysa bu kavramlar, canlıların tür değiştirdiğini iddia eden evolüsyon kavramıyla aynı şey değil. Milattan önce 650 yılında insanın balıktan meydana geldiğini iddia eden Anaximander’den bu yana yaklaşık 2600 yıldır ortaya atılan bu iddianın hâlâ doğrulanmış bilimsel bir delili yok.
Yaratılış Temelli Bir Bilim Dili Şart
Asıl mesele burada düğümleniyor aslında. Materyalist bilim; varlığın nasıl işlediğini anlatıyor ancak kimin yaptığını ve neden var olduğunu söylemiyor. İşte bu boşluk, özellikle gençlerde ciddi bir anlam problemine neden oluyor. Günümüz modern bilimin bu materyalist ve ruhsuz dili; kâinatı amaçsız, insanı ise tesadüfi bir canlı olarak tanıtırken, genç zihinlerde deizme kadar varan bir inanç boşluğu oluşturuyor.
Kongrede açıkça görüldü ki: Materyalist bilim dili, bilimin kendisini değil; bilime dışarıdan eklenen ideolojik bir yorumu temsil ediyor. Bu yorum; kâinatı başıboş, hayatı anlamsız, insanı amaçsız gibi gösteriyor. Bir gence sürekli “sen rastlantısın” derseniz, onun hayatında değer ve sorumluluk hissinin zayıflaması şaşırtıcı değildir.
Oysa yaratılış temelli bir bilim dili; bilimi küçümsemiyor aksine ona anlam kazandırıyor.
Kâinatın işleyişini açıklayan bilimsel yasaları, daha geniş bir çerçevede “niçin” sorusuyla buluşturuyor. Bugün gençlerin en çok ihtiyaç duyduğu şey tam da budur:
Bilimsel verilerle anlamın, akılla ruhun aynı zeminde buluştuğu bir bütünlük.
"Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder." (Münazarat)
Kongrenin mesajı: Kâinat Okunmayı Bekleyen Bir Kitap
Kongrenin belki de en etkileyici mesajı şuydu: Kâinat bir kitap; Kur’an ise o kitabın anlamıdır. Bilim ise bu iki metni birlikte okumayı öğrenen aklın yolculuğudur.
Bugün bilimin özüne dönmeye, anlamı yeniden merkeze almaya, gençlere ufuk açan bir bilim dili sunmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü bilimin anlattığı nasıllar anlamdan koparsa gençlik de köklerinden kopar. Bu nedenle Yaratılış Temelli Bir Bilim Dili Şart