• BIST 100

    10970,11%0,47
  • DOLAR

    42,52% 0,06
  • EURO

    49,59% 0,02
  • GRAM ALTIN

    5775,26% 0,40
  • Ç. ALTIN

    9314,94% 0,16

M.Nuri Bingöl


Ümitsizlik Hastalıktır: Umudun Büyük Devrimi

Ümitsizlik bireyi olduğu kadar toplumu da felce uğratan bir ruh hâlidir. Buna karşılık umut, hem kalpleri hem de cemiyetleri diriltme gücüne sahip en büyük devrimdir.


 Okuma süresi: 3 dakika

Ümitsizlik, insanın iç dünyasında yeşeren bir karanlıktır. Fakat bu karanlık, yalnızca onu yaşayan kişiyi değil, çevresindekileri de etkiler. Nasıl ki bir hastalık, temas eden insanlara geçebiliyorsa; ümitsizlik de ruhen ve fikren çevreye yayılır. Çünkü umutsuz bir insanın sözleri, tavırları ve bakışları başkalarına da karamsarlık aşılar.
    Bir toplumda insanlar birbirine moral ve cesaret vermek yerine sürekli olumsuz düşünceler paylaşırsa, o toplumda üretkenlik, dayanışma ve ilerleme duygusu zayıflar. Umutsuzluk, bireyleri pasifleştirir; pasif bireyler de toplumu felce uğratır. Bu yüzden ümitsizliği yalnızca kişisel bir zayıflık olarak görmek yanlıştır. O, bulaşıcı bir ruh hâlidir; bir kişiyle başlar, birçok kişiyi etkiler.
    Buna karşılık, ümit da aynı derecede bulaşıcıdır. Nasıl ki karamsarlık çevreye gölge düşürürse, umut da insanlara ışık saçar. Bir kişinin kararlılığı, inancı ve gayreti, başkalarına da cesaret verir.
   “Ümitsizlik hastalıktır; umut ise toplumları diriltecek en büyük devrimdir.”

 Dolayısıyla, “Ümitsizlik bulaşıcı bir hastalıktır” özdeyişi bize şu gerçeği hatırlatır: Kendi iç dünyamızı korumak yalnızca bize değil, çevremize karşı da bir sorumluluktur. Ümitsizliğe kapılmak yerine umut taşımak, sadece kendimizi değil, başkalarını da iyileştirir.
    İnsanlığın ilerlemesi, birilerinin umudu bulaştırmasıyla mümkün olmuştur. Çünkü umut, tıpkı güneş gibi, doğduğu yeri de, uzak ufukları da aydınlatır.
    Her cemiyet, tarihi boyunca karanlık dönemlerden de geçmiştir. Çaresizlikle örülmüş günler, insanın hem aklını hem kalbini esir alır bazen… 
    Böyle zamanlarda hayat, öyle bir şehre benzer ki; orada insan ayakta bir leş gibidir. Ne sevgi kalır, ne kardeşlik… Yalnızca çıkarların, batıl sevgi putlarının ve sahte değerlerin hakimiyeti kalır orada…
**
    Unutulmamalıdır ki karanlığın en koyu olduğu an, şafağın en yakın olduğu zamandır. Necip Fazıl, işte tam da bu hakikati dile getiriyor: 
    “Bir akıl gelecek ki; akıllar delirecek. Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek.”
    Bediüzzaman da, ”Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabı içinde en gür sada, İslam’ın sadası olacaktır” diyor.
    Bu ifade bize şunu hatırlatıyor: Asıl inkılap, insanın iç dünyasında başlayan nefis terbiyesi ve ahlaki düzelme, hatta onu yaşama ile mümkün olacaktır. 
**  
    Zihinlerin prangaları kırılmadan, kalplerin zincirleri çözülmeden hiçbir toplumsal değişim kalıcı olmaz. Çünkü, insan değişmeden cemiyet değişmez.
    Etrafımıza baktığımızda aynı işaretleri görebiliyoruz. Çıkarların, hırsların, dünyevî hırs putların hakim olduğu bir çağdayız maalesef. Ancak bu tablo, bir ümitsizlik vesikası değil; aksine büyük bir doğuşun arifesi, müjdesidir. Çünkü tarih boyunca karanlıklar, aydınlığı doğurmuştur daima.
    Müjde budur: Fertle toplumun kavgası sona erecek. Herkes, tek başına toplumun yükünü omuzlamaya hazır olacak. Gökyüzü yarılıp haber verecek: “Doğdu batmayan güneş!”
    İnanıyorum ki, bu güneş imanla, fikirle, adaletle, merhametle doğacaktır. Karanlık ne kadar güçlü görünürse görünsün, batmayan güneşi engellemeye yetmeyecektir.

Kategori: Kültür, Sanat ve Tarih
 

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.