Ülfet hastalığı, özellikle tasavvuf ve İslam düşüncesinde geçen derin bir mefhum. Modern bir hastalık gibi fiziksel belirtileri olmasa da, zihinsel ve ruhsal bir gaflet halini ifade eder.
Alışkanlıkla körleşme, insanların çevresindeki mucizelere, güzelliklere ve ilahi sanat eserlerine alışarak onları sıradan görmesi ne büyük hamakat. Sathi bakış, derin düşünmeden, tefekkür etmeden olaylara ve varlıklara sathi bir nazarla yaklaşmak.
Bununla birlikte gaflet hali de doğuyor, Allah’ın kudretini ve yaratılışın harikalığını fark edememe, sıradanlaştırma illeti deva bulmaz cerihalı bir yaradır .
Bediüzzaman Hazretlerine göre, ülfet “cehl-i mürekkebin hemşiresi ve nazar-ı sathînin annesidir.” Yani hem derin bir cehaletin hem de yüzey bakışının da kaynağıdır.
Güneşin doğması, elmanın ağaçtan çıkması gibi mucizeler, sürekli tekrarlandığı için insanlar bunları fark etmeden geçerler.
“Ülfet, imanın kalelerini içten çökerten sinsi bir illettir.”
Bu hissin günlük hayatta etkilerinin sorarsanız, birincisi ruhi donukluktur. Hayret duygusunun kaybolması, manevi tatların azalması da cabası. İkuncisi, İlahi sanatı görememe ve kâinattaki düzeni ve güzelliği sıradan sanmak; öyle de inanmak "azar azar". Diğeri ise tefekkür eksikliği ile derin düşünme alışkanlığının zayıflamasıdır.
Bunun hal çaresinin başında tefekkür gelir. Her olayda Allah’ın kudretini ve hikmetini düşünmek yani.
Şükür ve hayret gelir ardından. Gördüğümüz güzelliklere karşı hayranlık ve minnettarlık duymak yani. Kur’an perspektifinden: “Bakmazlar mı?”, “Düşünmezler mi?” gibi ayetlerle uyarılan bakış açısını kazanmaktır.
Ülfet hastalığının edebiyattaki yansımaları, özellikle ferdin ruhi çatışmalarını, toplumla olan ilişkisini ve manevi körleşmesini ele alan eserlerde güçlü bir şekilde hissedilir.
Bu kavram, hem karakterlerin ruhi çözülmelerinde hem de anlatıların tematik derinliğinde mühim yer tutar.
Sizce ülfet duygusunu yenmenin en etkili yolu nedir? Yorumlarınızı bekliyoruz.
