Her mevsimin ayrı bir güzelliği vardır ama sonbahar bir başkadır. İlkbahar gibi neşe, yaz gibi cıvıltı getirmez. Daha çok sükûnet, hüzün ve derin düşüncelerin mevsimidir Eylül ayı. Sararan yapraklar bir bir toprağa düşerken tabiatın yüzü solgunlaşır ki bu aya hüzün mevsimi denmesi bundandır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri Marifetname adlı eserinde insanoğlu ile mevsimler arasında bir bağ kurar. İnsanın çocukluğunu bahara, gençliğini yaza, olgunluğunu sonbahara, ihtiyarlığını ise kışa benzetir. Ona göre sonbahar, olgun insanı temsil eder.
Bu yüzden sonbahar, olgun insanın mevsimidir ve dünyanın faniliğini hatırlatır. “Huvel Baki” dercesine her güzelliğin bir sonu olduğunu fısıldar.
Yahya Kemal’in dizeleri bu hissi şöyle dile getirir:
“Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur;
Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarümar olur...”

Sonbahar, vedanın mevsimidir ama aynı zamanda kabullenişin, teslimiyetin de sembolüdür.
Sonbahar sadece bitiş değil, yeniden doğuşun da habercisidir. Sonbaharda bitkiler yapraklarını dökerken aslında yok olmazlar. Dökülen yapraklar, toprakta vazifeli mikroorganizmalar ve mantarlar tarafından ayrıştırılarak toprağı mineralce zenginleştirip humusa dönüştürülür Bu döngü, ilkbaharda filizlenecek yeni yaşamlar için besin kaynağı oluşturur. Ekolojik açıdan bakıldığında sonbahar, ekosistemlerin dinlenme ve yenilenme dönemidir. Biyolojik çeşitliliğin sürekliliğini sağlayan görünmez bir geçiş evresidir. Yani doğa, sonbaharla birlikte sadece solmaz, yeniden doğuşun hazırlığı yapılır.
Ömrünü Şu İçinde Bulunduğun Bugün Say
Mevlana der ki; “Sen aklını başına al da, ömrünü şu içinde bulunduğun bugün say. Bak bakalım bugünü hangi sevdalarla harcıyorsun? Gah cüzdanını para ile doldurmak kaygısı, gah iyi yemek, içmek endişesi ile bu aziz ömür geçip gitmekte, her nefes eksilmede. Ölüm yolda durmuş, bekliyor; efendi ise gezip tozma sevdasındadır. Ölüm kaşla göz arasında; onu hatırlamaktan daha yakın bize! Fakat gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki? Teni besleyip şişmanlamaya bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek, mezar kurtlarına yem olacak bir kurbandır. Sen gönlünü manevi gıdalarla beslemeye bak; yücelere yol alacak, şereflenecek odur. Bu leşe yağlı ballı şeyleri az ver. Çünkü tenini besleyen kişi, şehvetine nefsinin arzularına kapılıyor. Sonunda da rezil olup gidiyor. Sen ruha manevi gıdalar ver de gideceği yere güçlü kuvvetli gitsin.”
Sonbahar bize her düşen yaprakla şunu hatırlatır:
Hiçbir şey kalıcı değildir ama her şey yeniden dirilmeye gebedir.
