Babası Rebâh ve müslüman olduğu için çeşitli işkencelere mâruz kalan annesi Hamâme de köle idi. Annesine nisbetle İbn Hamâme diye de anılan Hz. Bilâl-İ Habeşi (ra) İslâmiyet’i Hz. Ebû Bekir (ra) vasıtasıyla kabul etti. Peygamber efendimizin (asm) müezzini ve Eshâb-ı kiramın meşhûrlarından ve ilk müslüman olanlardandır.
Bilâl-i Habeşî ilk îmân edenlerden olup, müşriklere karşı müslüman olduğunu açıkça bildiren yedi Sahâbîden biridir. Müslüman olmadan önce Mekke-i Mükerreme’de müşriklerin ileri gelenlerinden Ümeyye bin Halefin kölesi idi. O zaman her yerde olduğu gibi Arabistan’da da korkunç bir cehâlet devri yaşanıyordu. İçki, kumar, hırsızlık, her türlü ahlaksızlık, zayıfları ezmek gibi zulüm namına ne varsa işleniyordu. Zorbalık, güçlülerin zayıflara karşı başvurduğu bir tahakküm vasıtası olmuştu. Güçlülerin köle olarak kullandıkları nice zayıf ve garip kimselerden biri de Bilâl-i Habeşî (ra) hazretleri idi. Annesi de köle yapılmıştı.
Bilâl-i Habeşî’nin diğer kölelerden çok farklı bir hâli vardı. Son derece mert ve dürüst idi. Kölesi olduğu Ümeyye bin Halefin mallarını satmak üzere onun temsilcisi olarak kervanlara katılır, bol kazanç getirirdi. Diğer bir vasfı da sesinin çok güzel olmasıydı. Sahibi Ümeyye bin Halef, Onu sesinin şaşırtacak derecede güzel olması sebebiyle düğün ve şenliklerde bulundururdu. Bundan dolayı şenlik ve şölenlerde aranan kimse olmuştu. Ticâret için uzun yollar kat ederken yorgunluktan ve sıcaktan yürüyemez hâle gelen kervan onun nâmeleri ile canlanır, develer onun sesini işitince coşup çatlarcasına yol alırdı. Ümeyye bin Halef bütün bu vasıflarıyla Bilâl-i Habeşî’ye diğer kölelerden farklı muâmele yapardı.
Bilâl-i Habeş’i yine bir kervanla Ümeyye bin Halefin mallarını satmak üzere Şam’a gitmişti. Bu kervanda Hazreti Ebû Bekir de (ra) vardı. Bu ticâret seferi, Hz. Ebû Bekir ile Bilâl-i Habeşî arasında dostluk kurulmasına sebep oldu. Bu sırada Mekkelilerin tek geçim vasıtası ticâret idi. Diğer taraftan cahiliyye devrini yaşamakta olan Araplar vahşette ve zulümde o dereceye varmıştı ki, küçük kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlar ve en ufak bir vicdan azâbı çekmiyorlardı. Bir çok batıl inançlarının yanında kız çocuklarına sahib olmayı da bir yüz karası sayıyorlardı.
Hz. Ebubekir (ra) vasıtasıyla Hz. Bilâl-i Habeşî (ra) müslüman olduktan sonra hayatında bambaşka bir safha başladı. Artık o hak ile batıl arasında vukû’ bulmak üzere olan çetin bir mücadelenin azîmli bir kahramanı, yalnız bir mücâhidi olmuştu. Bilâl-i Habeşî’nin sahibi Ümeyye bin Halef onun müslüman olduğunu öğrenir öğrenmez büyük bir dehşete kapılıp, ne yapacağını şaşırmıştı. Onu dininden döndürmek için en ağır işkenceleri yapmaya başladı. Yoruluncaya kadar döverdi. Öğle vaktinde Arabistanın yakıcı sıcağı altında elbiselerini soyup bazen yüzüstü, bazen sırtüstü sıcak kumlara yatırır, üzerine ağır taşlar kordu. Bilâl-i Habeşî’nin vücudu sıcak kumlardan yanar, ağır taş altında nefesi kesilirdi. Görenler onun bu acıklı halinden ürperirdi. Fakat Bilâl-i Habeşî bütün ağır işkencelerin altında hep bir şey fısıldardı. (Ehadün! Ehadün!) Allah birdir, Allah birdir derdi. Bütün bu işkencelerle hıncını alamayan azılı müşrik Ümeyye bin Halef onu böylece bîtâb, halsiz düşürdükten sonra da boynuna bir ip takıp, çocukların eline verirdi. Çocuklar Mekke sokaklarında dolaştırırdı. Müşrikler onunla alay ederlerdi.
Hz. Bilâl-i Habeşî garip ve kimsesiz olduğu için diğer müşriklerden de işkence görürdü. Ona ağır işkence yapanlardan biri de Ebû Cehil’dir. Hz. Bilâl-i Habeşî onun ağır işkenceleri karşısında da Allah birdir, Allah birdir diyerek, dinindeki sebatını gösterirdi. Ümeyye bin Halef yine bir gün Hz. Bilâl-i Habeşî’ye işkence yapmak için dışarı çıkarmıştı. Üzerindeki elbiselerini çıkarıp sadece bir don ile yakıcı sıcakta kızgın kumlar üzerine yatırıp, üzerine taşlar yığmıştı. Müşrikler toplanıp ağır işkenceler yapıyorlardı. Ya dininden dönersin veya seni öldüreceğiz diyorlardı. Hz. Bilâl-i Habeşî bu tahammülü zor işkenceler altında (Allah birdir, Allah birdir) diyordu.
Bunca işkencelerin yapıldığını duyan Hz. Ebû Bekir hemen Hz. Bilâli Habeşî’ye işkence yapılan yere gitti. Müşriklere (Bilâl’e böyle yapmakla elinize ne geçer? Bunu bana satınız) dedi. Dünya dolusu altın versen satmayız. Fakat, senin kölen Âmir ile değişiriz dediler. Hz. Ebû Bekir’in kölesi Âmir onun ticâret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında şahsî malından başka, onbin altını vardı. Hz. Ebû Bekir’in önemli bir yardımcısı olup, her işini yürütürdü. Fakat, kâfir idi. İmân etmiyordu. Hz. Ebû Bekir Âmiri bütün malı ve paraları ile Bilâl için size verdim, buyurdu. Ümeyye bin Halef ve diğer müşrikler çok sevinip, Ebû Bekir’i aldattık dediler.
Hz. Ebû Bekir hemen Hz. Bilâl-i Habeşî’nin üzerine koydukları ağır taşları üzerinden alıp ayağa kaldırdı. Hz. Bilâl-i Habeşî ağır işkenceler sebebiyle çok halsizleşmişti. Elinden tutup doğruca Sevgili Peygamberimizin (asm) huzûruna getirdi. Yâ Resûlallah! Bilâli bugün Allah rızası için âzâd ettim dedi. Hz. Resûlullah (asm) çok sevindi. Hz. Ebû Bekir’e çok duâ buyurdu. O sırada Cebrâil aleyhisselâm gelip, (Velleyl) sûresinin onyedinci âyetini getirdi. O sırada nâzil olan bu âyet-i kerîmede Allahü teâlâ Hz. Ebû Bekir’in Cehennemden uzak olduğunu müjdeledi.
Hz. Resûlullah (asm) namaz vakitlerinde ezan okunması için Bilâl-i Habeşî’yi çağırdı. Ezanın ona öğretilmesi ve onun okumasını istedi. Bilâl-i Habeşî yüksek bir yere çıkıp, beş vakit namaz için ezan okumaya başladı. Ve böylece ezan okumak sünnet oldu. İslâmda ilk ezan okuyan O’dur. Bilâl-i Habeşî bir gün sabah namazı vaktinde, Peygamberimizin (asm) kapısı önünde (Es-salâtü hayrün minennevm) diye iki defa seslenmişti. Bunu Peygamber efendimiz (asm) beğendi. “Bilâl, bu ne güzel söz! Sabah ezanını okurken bunu da söyle” buyurdu.
Hazreti Bilâl-i Habeşî’nin sesi gür çok güzel ve pek tesirliydi. O, ezan okumaya başlayınca, herkes büyük bir aşk ve vecd içinde dinler kendinden geçerdi. Ezan okurken herkesi ağlatırdı. Peygamberimizin (asm) vefâtına kadar müezzinlik, yapmıştır. Hz. Bilâl-i Habeşî Medine’de bulunmadığı zaman Hz. Ebû Mahzûre (ra), O da bulunmazsa Hz. Abdullah bin Ümmî Mektûm (ra)) müezzinlik yapardı.
Hz. Bilâl, hayatı boyunca Hz. Peygamber’in (asm) yanından hiç ayrılmadı, Vedâ haccında da bulundu. Savaşlarda özellikle geceleri efendimizin korunmasını sağlamak, beytülmâl işlerine bakmak, Hz. Peygamber’in emriyle bazı ödemeler yapmak, elçileri ağırlamak, seriyye kumandanlarına sancak vermek, Resûl-i Ekrem’in (asm) emirlerini halka duyurmak gibi görevler almıştır.
İnsanlar yanına gelip ne kadar hayırlı ve faziletli olduğunu söylediklerinde O, başını önüne eğer, yanakları döktüğü gözyaşları ile ıslanmış bir halde kendisini şöyle tarif ederdi: "Ben sadece bir Habeşliyim... Ve daha düne kadar bir köleydim".
Daha düne kadar bir avuç hurma karşılığında efendisinin sürülerini güden Habeşli siyah bir kölenin yeryüzünün dört bir yanında yediden yetmişe bütün müslümanların sevgilisi olması ne büyük bir mucizedir.
Hz. Resulullah(asm) efendimiz onu şu sözlerle anlatır: "Bilal ne güzel bir kimsedir ki; mü'minden başkası ona tabi olmaz. O, müezzinlerin efendisidir ve müezzinler kıyamet günü insanların en uzun boyluları olacaktır. (İbn Asâkir, Tarîhu Medinet-i Dımesk, X, 461.)
Düne kadar insanların, derisi siyah olduğu için hor gördüğü, yabancı bir ırka mensup bulunduğu için hafife aldığı ve en önemlisi köle olduğu için insan dahi saymadıkları Hz. Bilal islam devletinin hazinedarı ve bugünün deyimiyle Maliye Bakanı oluyordu. Evet O, ilk islam devletinin Maliye Bakanıdır. Medine İslam Devleti'nin hazinesi Hz. Bilal'e emanet edilmiştir.
Şairlerden biri Hz. Abdullah b. Ömer'in (ra) oğlu Bilal'i överken şöyle demişti: "Bilallerin en hayırlısı Abdullah'ın Bilal'idir".
Bunu duyan Hz. Abdullah b. Ömer (r.a) derhal müdahale etti ve şunu söyledi: "Doğru söylemedin. Hz. Resulullah'ın Bilal'i (r.a) Bilaller'in en hayırlısıdır".
Hz. Bilal, Hz. Resulullah (asm) efendimizin mucizelerine hakkalyakin derecesinde mazhar olmuştur. Bu mucizelerden biri Risale-i Nur Külliyatında, Mucizat-ı Ahmediye (asm) bahsinde şöyle geçer:
“Nakl-i sahih ile Hazret-i Ali ve Fatımatü'z-Zehra velîmesinde, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, Bilâl-i Habeşî'ye emretti: "Dört beş avuç un ekmek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin." Hazret-i Bilâl der: Ben taamı getirdim, mübarek elini üstüne vurdu; sonra taife taife sahabeler geldiler, yediler, gittiler. O yemekten bâki kalan miktara yine bereketle dua etti, bütün Ezvac-ı Tahirat'a her birine birer kâse gönderildi. Emretti ki: "Hem yesinler hem yanlarına gelenlere yedirsinler."
Evet, böyle mübarek bir izdivaçta, elbette böyle bir bereket lâzımdır ve vukuu kat'îdir.” (Mektubat 129)
Hayatı boyunca bir an olsun Hz. Resulullah (asm) efendimizin yanından ayrılmadı. O, Allah'ın Resulüne ihsan ettiği yüce bir dosttu. O, Hz. Resulullah'ın Bilal'i idi.
Peygamberimizin (asm) vefâtından sonra Hz. Bilâl, ayrılık acısına tahammül edemez olmuş, artık bir daha ezan okumadı. Hz. Resûlullah’a (asm) olan muhabbetiyle her gün yanıp, tütüyor, gözyaşı döküyordu. Sonra da Medine’de kalmaya tahammül edemediği için Şam’a gitmeye karar verdi. Hz. Ebû Bekir (ra) kalmasını arzu edince (Yâ Ebâ Bekir sen beni âzad etmemiş miydin?Eğer kendin için âzad etmişsen kalayım, Allah için âzad etmişsen müsaade et gideyim!) dedi. Hz. Ebû Bekir (istediğin yere gidebilirsin) diyerek müsâade etti. Böylece Şam’a gidip orada yerleşti.
Hz. Ömer (ra) ordusuyla Şam’a gelmişti. Hz. Bilâl’de (ra) orduya katılıp Kudüs’e gitmişti. Burada Hz. Ömer, Peygamberimizin (asm) vefâtından beri ezan okumayan Hz. Bilâl’e ezan okumasını rica etmişti. Hz. Ömer’in (ra) ısrarına dayanamayıp ezan okumaya başlamıştı. O ezan okumaya başlar başlamaz. Hz. Ömer ve orada bulunan Eshâb-ı kiram, Peygamberimizin (asm) zamanını hatırladılar. Hepsi kendinden geçmiş gözyaşı döküp ağlamışlardır.
Hz. Bilâl (ra) altmış küsur yaşında Dımaşk’ta vefat etti ve Bâbüssagīr’deki kabristana defnedildi. Ruhu Âli’leri şadolsun, Rabbim bizleri şefaatlerine mazhar etsin inşallah.
