Güvenilir haber kaynağınız Medya90.com

  • BIST 100

    9362,19%1,04
  • DOLAR

    38,08% -0,13
  • EURO

    43,47% -0,38
  • GRAM ALTIN

    4072,70% -0,63
  • Ç. ALTIN

    6589,19% 0,12

Yusuf Özertürk


Mİ’RAC HADİSESİ (AHİRETİ NEBEVÎ TEMAŞA) -4-

Mİ’RACA GÖTÜREN HADİSELER


c- Hz. Peygamber’den önce insanlığın durumu

3- Arabistan’nın durumu

 İslâm gelmeden önce Mekkeli müşrikler, şirk içinde her türlü günâhın fütursuzca işlendiği, cehalet karanlığı içinde bir cahiliye hayatı yaşıyorlardı. İnsanlar "Atalar dini" olan Putperestlik ve Şirk hayatı yaşıyorlardı. Her kabilenin bir putu vardı. Ayrıca bütün kabilelerin tapındıkları Lāt, Menāt, Uzza isimli putlar vardı. Mekke putperestliğin merkezi haline gelmişti. Kābe’de 360 put vardı, en büyükleri de Hübel’di. Mekke’nin ileri gelenleri putlara sadece tapınmakla kalmamış, aynı zamanda putları birer ticaret metağı haline getirmişlerdi.

 Sosyal hayatta, hukukun üstünlüğüne dayanan bir devlet anlayışı olmayıp, güçlülerin haklı olduğu, zayıfların ezildiği bir feodalite nizamı hâkimdi. İnsanlar kabileler halinde yaşıyordu. Her kabilenin bir Reisi (soylu hakimi) vardı. Kabileler arasında kan davaları yüzünden savaşlar eksik olmazdı.

 Savaşlarda esir edilen insanlar işkence ile öldürülür, bazen de kafatasları kadeh gibi kullanılarak içki içilirdi. Yağmacılık, gasp, tefecilik yaygındı. Hacca gelenlerin beğenilen kadınları, kızları zorla ellerinden alınırdı ve kimse de hesap soramazdı.

 Cahiliye Arabistan’ında kölelik meşru kabul edilmişti. İnsanlar mal gibi alınıp satılırdı. Köle sahibi, kölesine istediği muameleyi yapma hakkına sahipti; köleyi çalıştırır, dövebilir ve hatta işkence edebilirdi, kimse de karışamazdı.

 Kadının hiçbir hakkı olmayıp, erkeğin malı durumundaydı. Bir erkek 10-20 kadınla evlenebilir ve hatta üvey annesiyle bile evlenmekten çekinmezdi. Ölen bir adamın kadınları, vârisler arasında mal ve hayvanlar gibi taksim edilirdi. Erkek istediği zaman kadını boşayabilir ve hiçbir bedel ödemezdi.

 Çıplaklık ayıp sayılmayıp, ulu orta çıplak dolaşırlar, açıkta çıplak yıkanırlar, kadın-erkek Kâbe’yi çıplak tavaf ederlerdi. Kimisi kızlarını diri diri gömer, kimisi de çocuklarını putlara kurban ederdi. Kız çocukları olmasından utanan, onları diri diri gömecek kadar vahşet gösteren aileler vardı.

 Soylular ve güçlüler için çölde bir vaha, zayıflar içinse bir vahşet çölü olan bu cahiliye karanlığına Cenab-ı Hakk rahmetiyle, Nur dağındaki Hira’dan bir nur gönderdi. Bu Nur, Hz. Muhammed Mustafa idi. Allah, O’nu iyiliklere açık, kötülüklere kapalı olarak donatıp, yapacağı ağır vazifeye uygun olarak yetiştirmişti. O’nu Mekke’deki bütün insanlar "el-Emin" diye bilirlerdi.

 Hz. Muhammed sık sık Nur dağındaki Hira mağarasına gider, tefekküre dalardı. Miladi 610 yılı Ramazan ayında yine Hira mağarasında düşünceye daldığı bir zamanda, Allah’ın büyük emaneti (İslâm’ı) verme zamanı gelmişti. Cebrâil Aleyhisselâm birdenbire görünerek: “Oku!” dedi.

 Resulullah Aleyhisselâm okuma bilmediği için: “Ben okumayı bilmem” dedi. Cebrāil (a.s.), O’nu tutup takatı kesilinceye kadar sıktı ve Âlāk suresinin ilk 5 ayetini okudu:

 "Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O (Allah), insanı bir kan pıhtısından (embriyodan) yarattı. Oku! Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir. O ki, kalemle (yazı yazmayı) öğretti. İnsana bilmediğini O, öğretti” (Alāk, 1-5).

 Hz. Muhammed bu olağanüstü hal karşısında uzuvları titreyerek dağdan döndü. Hanesi Hz. Hatice validemize, "Beni örtünüz, beni örtünüz" buyurdu.

 Bir süre sonra vahiy meleği Cebrāil (a.s.) tekrar gelerek şu ayetleri getirdi:

 "Ey örtüsüne bürünüp sarınan! Kalk da (insanları) uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni temiz tut. Kötü şeylerden (şirkten) uzak dur!" (Müddessir, 1-5).

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.