• BIST 100

    10970,11%0,47
  • DOLAR

    42,52% 0,06
  • EURO

    49,59% 0,02
  • GRAM ALTIN

    5775,26% 0,40
  • Ç. ALTIN

    9314,94% 0,16

ÖNDER GÜZELARSLAN


Kur’an Aşığı Osmanlı Beyefendisi: Reisülkurra Hendekli Abdurrahman Gürses

Yüzlerce hafız ve kurrâ yetiştiren, hayatını Kur’an’a adayan Reisülkurra Abdurrahman Gürses’in ilim, hizmet ve tevazu dolu yaşam öyküsü.


Kurrâ Hafız Fatih Çollak, Merhum H. Mehmet Çevik, H. Mustafa Demirkan, Ramazan Pakdil, merhum İstanbul 2. Beyazıt Camisi İmam-Hatibi İsmail Biçer ve daha nice ismini hatırlayamadığımız birbirinden değerli hafızları ve hocaları yetiştiren Abdurrahman Gürses, kimi zaman camide, kimi zaman kurslarda, kimi zaman kendi evinde ve hatta kimi zaman talebelerinin evine giderek sadece Allah rızası için, hiçbir ücret talep etmeden Kur’an ve kıraat dersi vermiş bir gönül kapısı Kur’an aşığı biriydi. Sakarya’nın Hendek kazasının Soğuksu köyünde 1 Temmuz 1909 yılında dünyaya geldiğinde Osmanlı Devleti’nde 2. Abdülhamit 31 Mart Vakası gerekçe gösterilerek tahtan indirilmişti. Osmanlı sancılı dönemlerini yaşadığı yıllarda çocukluğunu yaşayan Abdurrahman Gürses ilk eğitimini doğduğu köyün camisinde imamlık yapan babası Said Efendi’den almıştır. Kur’an okumayı öğrenmiş, ardında da hafızlığı babasının yanında yapmış aynı zamanda da dini bilgiler konusunda belirli bir seviyeye geldikten sonra babasının tavsiyesi üzerine ilmini ilerletmek için Hendek kazasına gitmiş ve burada Rüştiye ye kayıt yaptırarak bölgenin önemli hocalarından Hafız Abdurrauf Efendi’den talim ve tashih-i huruf dersleri almıştır. Eş zamanlı olarak da Hendek müftüsü Ali Niyazi Konuk’un ders verdiği Yeni cami medresesine devam etmiş; Arapça, sarf, nahiv ve fıkıh dersleri almıştır. Sesinin güzelliği ve ahlakıyla daha o yaşlarda keşfedilmeye başlanmış ve Ramazan aylarında Hendek’te mukabele okumaya da başlamıştır. 

Hendek’te eğitimini devam ettirirken sesinin güzelliği onu İstanbul’a taşıyacaktı. Dönemin en büyük şeyhlerinden Erbilli Esad Efendi Hazretleri’nin hem kendisi ve hem de hulefâsından oğlu Mehmet Ali Efendi’nin imzasını taşıyan bir mektupla İstanbul’a davet edilmiş vakit kaybetmeden İstanbul’a gelen Abdurrahman Gürses bir taraftan özel sohbet ve zikir meclislerinde de Esad Erbili Hazretleri'nin cemaatine imamlık etmiş, diğer taraftan da Ayasofya'da, Soğuk çeşme Medresesine devam ederek İslami ilimlerdeki öğrenimini sürdürmüştür. Bu sürede derin bilgiler öğrenmiş hem dirayeti hem de liyakati artmıştır.

3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 431 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatılınca resmi bir vazifesi de olmayan Abdurrahman Gürses Hoca yeniden memleketi Hendek’e dönmüş ve burada çok fazla göz önünde olmadığı cihetle talebe yetiştirmeye devam etmiş ve 1935 yılında yapılan milletvekili seçimine kadar memleketinde bulunmuştur. 1935’te tekrar İstanbul’a gelerek Üsküdar Büyük Selimiye Camisi imam hatibi Hasan Fehmi Hoca’dan ders almaya başlamış ve hocasının kendisine icazet vermesi sonucunda 1938 yılında Edirnekapı Mihrimah Sultan camisine imam hatip olarak atanmıştır. Bir yıl sonra da Teşvikiye camisine atanmıştır. 1944 yılında da 2. Beyazıt camisi imam hatipliği vazifesi kendisine deruhte edilmesiyle aynı zamanda fahri yürüttüğü talebe yetiştirme işi de resmiyet kazandı. Bu arada Adanalı Sami Efendi’nin damadı yüksek mimar mühendis Ömer Kirazlıoğlu’nun girişimleriyle caminin yanı başındaki Şeyhulislam Veliyyüddin Efendi Kütüphanesi İstanbul Müftülüğü tarafından Abdurrahman Gürses Hoca’ya Kur’an Kursu olarak tahsis edildi. Burada yüzlerce hafız ve kurrâ yetişmesine vesile olan Abdurrahman Gürses Hoca 1974 yılında İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda yapılan İslam Konferansı Teşkilatı Dış İşleri Bakanları konferansında okuduğu Kur’an-ı Kerim ile gönülleri fethetmiş ve güzel sesiyle herkesi etkilemiştir. O zamandan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından protokol hocası olarak vazifelendirilmeye başlanmıştır. Aynı yıl içinde İstanbul’da hizmete açılan Haseki Yüksek İhtisas Eğitim Merkezi’nde de ders vermeye başlamıştır. 

  • "Keşke öyle olabilsem" diyerek Osmanlı beyefendiliğini kendine rehber edinen Reisülkurra Abdurrahman Gürses, ömrünü Kur’an’a adadı.

Abdurrahman Gürses 1979 yılında kendi isteği ile 2. Beyazıt Camisi’ndeki görevinden emekliye ayrılmış 1991 yılında Gönenli Mehmet Öğütçü Hoca Efendi vefat ettikten sonra da Reisülkrrâlık vazifesi kendisine tevdi edilmiştir. 1999 yılında vefatına kadar da bu vazifesini sürdürmüştür. Kendisinden sonra da 2. Beyazıt Camisi’nde imam hatiplik görevini talebesi Bolulu hafız İsmail Biçer yürütmeye başlamıştır. 

Abdurrahman Gürses Hoca’dan istifade etmek bana nasip olmadı ancak İstanbul’da 1991-95 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken talebesi rahmetli İsmail Biçer Hoca’dan iki yıl boyunca kıraat dersleri alma imkânı olmuştu.

Vakur bir kişiliğe sahip haliyle, ilmiyle, usulü, adaba riayeti ile nezaketi ile nezaheti ile tıpkı bir Osmanlı beyefendisi olan Abdurrahman Gürses Hoca Peygamber mesleği olan imamlık mesleği için örnek bir şahsiyetti. Emekli olduktan sonra da ömrünün sonuna kadar kıraat ilmine hizmet etmeye devam etmiştir. Gayet temiz ve kaliteli giyinir, çevresine daima hürmet ve muhabbet telkin eder, nezâket ve protokol kasidelerine azami ölçüde riayet ederdi. Gittiği her yerde ülkemizi en iyi şekilde temsil etmiş, hiçbir zaman para hırsı içinde de olmamıştır. Her daim hamdeder bir haldeydi. Çok zengin olmamakla beraber cömert ve eli açıktı. Misafirlerine ve talebelerine ikramlarda bulunmaya gayret ederdi. 

19 Ağustos 1999 günü vefat edince Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç ile başkan yardımcısı Salim Uslu Bey’in girişimleri sonunda Başbakan Bülent Ecevit’in yönlendirmesiyle bakanlar kurulu kararı alınmış ve cenazesi yıllarca görev yaptığı  

2. Beyazıt Camisi’nin haziresine defnedilmiştir. 

Yazımı hoca efendiye ait kendisinin talebelerine naklettiği bir hatıra ile tamamlamak istiyorum. Bir asra yakın ömrünü Kur’an’a adamış, Kur’an okumak ve okutmakla ömrünü bereketlendirmiş mübarek bir zat olan Abdurrahman Gürses Hoca, ecdadımız Osmanlıya karşı büyük bir hayranlık duyuyordu. Bir gün Haseki Eğitim Merkezine ziyarete gelen ve kendisi ile sohbet eden bir Arap heyeti kendi aralarında hocamızı tavsif ederlerken: “işte bu adam eskilerden kalma Osmanlı beyefendisi” demişler. Bu söz hoşuna gitmiş, sevincinden gözleri dolmuş ve göz yaşından birkaç damla akınca şunu söylemiş; “Keşke öyle olabilsem.” 

Siz de Abdurrahman Gürses Hoca ile ilgili hatıralarınızı yorumlarda bizimle paylaşın.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.