• BIST 100

    10970,11%0,47
  • DOLAR

    42,52% 0,06
  • EURO

    49,59% 0,02
  • GRAM ALTIN

    5775,26% 0,40
  • Ç. ALTIN

    9314,94% 0,16

Av. Fatma Saçak Akbulut


Kadının Kaderi: Yalnızlık, Şiddet ve Toplumsal Vicdan

Kadınların yalnızlık korkusu, sosyoekonomik eşitsizlikler ve erkek egemen zihniyet tarafından şekillendirilen acı gerçekler; şiddetin, baskının ve hukuki ihmalin köklerini görünür kılıyor.


Okuma süresi: 4 dakika

Yalnızlık Allah’ a mahsustur sözünden başlayın, insan sosyal bir varlıktır, toplum halinde yaşamak zorundadır minvalinde birçok söz ile devam edildiğinde görüleceği üzere insanın istese de yalnız olamayacağı hususu doğduğu andan itibaren belleğine kazınmaktadır. Bu öğrenilmiş çaresizlik hali nedeniyle birilerine katlanmak zorunluğu boynunun prangasıdır beşerin. Yalnızlığın yaşanılabilir olduğunu denemeye bile korkar birçoğumuz bu yüzden.
                Kadın, sevmediği erkeğin nefesini nefesine katar bir ömür istemeye istemeye. Çoğu zaman bahanesi çocuklara ne olacak, geçimimi nasıl sağlayacağım olsa da temelinde yatan dürtü yalnızlık korkusudur.  Kadınlar maymun gibidir, bir dalı tutmadan diğer dalı bırakmaz sözü de bunun okkalı bir tasviridir aslında. 
                 Yalnız kalmaktan korkar birçok kadın, tutunacak başka bir dalı olmadan bırakamaz tuttuğu dalı. Toplumuzda kadının sosyoekonomik yönden güçsüzlüğü göz önüne alındığında bunun yadırganacak bir durum olmadığı aşikardır. Kız çocuğu okumasa da olur diye yetiştirilen, ergenliğe geldiğinde mal gibi önüne ilk gelene ya da şartların uygun görüldüğü herhangi bir erkeğe meta gibi verilen bir sürü kadın, onu mal, kendini de o malın sahibi gibi gören erkekler yüzünden cehennem hayatı yaşıyor haberiniz var mı?
          “Kadına şiddeti kader gibi sunan erkek egemen zihniyet, hem insanlığı hem hukuku aynı anda yaralıyor.”

   Çalışmayan eşine verdiği her bir kuruşun içine bıçak gibi saplandığı koca müsveddeleri, evin tüm işini, çocukların bakımını görmezden gelerek kadını kendine mecbur gören zihniyetin esiridir. Bilmez ki evde o kadının emeği olmasa ne o çatı ne de o dam kalacak başında. Verdiği bir lokma ekmeği gözü görür de kadının hiçbir karşılık beklemeksizin yıllarca yaptığı hizmeti, fedakarlıkları es geçer. Kadın malıdır onun çünkü dört tanesi bir eder anca o gelişmemiş habis amip türler için.
            Gündüz kuşaklarında iki eltinin birlikte yufkacıya kaçmasını neden yadırgıyorsunuz ki? Ya da boşanmak isteyen, kendisinden ayrılan kadını öldüren erkeğin, oyuncağı elinden alınmış şımarık bir ergen gibi yarattığı vahşetin nedeni bundan bağımsız mı zannediyorsunuz? Bir erkeğin malı onun rızası olmadan ondan gidemez. Giderse sonu çocuklarının gözü önünde katledilmektir. Defalarca bıçaklanmak, ölmek illa ki ölmektir. 
        Namussuzlar namusunu böyle temizlediklerini düşünerek olmayan vicdanlarını rahatlatırken, sistem önleyici tedbirleri uygulamaz, kadınları koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak bağnazların ekmeğine yağ sürer. Yasalar, kravat takan kadın celladının cezasından indirim yaparken insan haklarını koruduğunu zanneder. Öldürülen kadın insan değil miydi peki? Hiçbir kadın, kocası ya da sevgilisi ondan ayrıldı diye bir erkeği öldürmez. Kadın anadır, insanlığa can verendir can alan değildir çünkü.
       At, avrat, silah diye kadını hiçe sayan, eşya ve hayvanla bir tutan erkek egemen bakış açınız, kadına ikinci sınıf insan olmayı kader sayan inancınız, kadını korumayan yasalarınız yerin dibine batsın o zaman!

Kadınların yalnızlık korkusu ve toplumsal baskı, sizce en çok hangi alanda derinleşiyor? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz.

Kategori: Toplum & Hukuk

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.