• BIST 100

    10970,11%0,47
  • DOLAR

    42,52% 0,06
  • EURO

    49,59% 0,02
  • GRAM ALTIN

    5775,26% 0,40
  • Ç. ALTIN

    9314,94% 0,16

Emine AYDEMIR


Hoca Ahmet Fakih Hz – Maneviyatın Merkezi Konya’da Bir Selçuklu Mirası

Konya’nın kalbinde, Selçuklu nefesiyle ayakta duran Hoca Ahmet Fakih Hz’nin türbesi; aşkın, ilmin ve fıkhın sembolü olarak yüzyıllardır gönüllere ışık saçıyor.


Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühû,
Allah’ı (cc) ve dostlarını sevenler...

Konya Meram’da Hocafakih Caddesi üzerinde bulunan, içeriye eğimli taştan tarihi bir duvarın olduğu avlu kapısından içeri giriyoruz. Kapıdan içeri adım atmamızla, zamanda boyut değiştirmişiz gibi Selçuklu dönemine ait rüzgârlar esiyor. Yemyeşil bir bahçede tarihe tanıklık etmiş ağaçlar, bir sarnıç ve Selçuklu mezar taşları ile Karatay Mescidi gözümüze çarpıyor. Zaviye günümüze ulaşamamış olsa da sanki burada yetişen ve okuyan talebeler hâlâ oradalarmış gibi varlıklarını hissettiriyorlar.

Bahçenin içinden türbeye doğru ilerlerken, sol tarafta büyük bir kamelya ve etrafında dut ağaçları dikkatimizi çekiyor. Hikmetini soruyoruz...
Hacım Sultan Velâyetnâmesi’nden cevap geliyor:

“...Ve dahi ocakta dut ağacından ateş yanardı. Ahmet Yesevî Hz., yanmakta olan bir dut dalını kavrayıp Rum’a (Anadolu’ya) doğru fırlatıp, ‘Rum’da bunu tutarlar,’ buyurdu. Ol yanan dal havada yana yana geçerken, Konya’da bir er var idi; Sultan Hâce Fakih derler idi. Ol odu kapıp hücresinin önüne dikti. Kudreti İlâhi, o dal yeşerdi; tepesi yanık, aşağısı dut idi. Şimdi yemiş verir.”

 

Rivayetlerde geçer ki Türkistan’dan atılan bu yanan dalı, Konya’da zaviyesinin bahçesinde oturmakta olan Hoca Fakih Hz., talebelerinin hayretli bakışları altında tutup bulundukları yere dikmiştir.

Dut ağaçlarına sarılıp tefekkürde bulunduktan sonra Hoca Ahmet Fakih Mescidi’ne doğru ilerliyoruz. Zaviye yıkıldıktan sonra yapılmış olan, maneviyatı yüksek, küçük ve sevimli mescide girince, sağ taraftaki kapıya bizi kendine doğru çeken güzel bir koku yoğunlaşıyor. Başımızı eğerek ancak geçebileceğimiz bu kapının üzerindeki kitabede şöyle yazmakta:
“Pek ulu, pek büyük bilgin, üstün ibadet sahibi, gariplerin hükümdarı, meczupların efendisi, doğunun ve batının kutbu.”

Yeşil sandukası, müthiş kokusu ve manevi havası ile insanı silkeleyen odaya başımızı eğerek edeple giriyoruz.

Hâce Ahmet Fakih ve Sultan Hâce Fakih ismiyle tanınan mübareğin, farklı kaynaklarda Kutbü’d-dîn, Kutbü’ş-şark ve’l-garb, Kutbü’l-büdelâ, Seyyidü’l-meczûbîn, Kıdvetü’l-abdâl gibi farklı unvanlarla kaydedildiği de görülmektedir.

Konya’ya Horasan’dan gelerek, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî Hz.’nin babası Sultanü’l-Ulemâ Hz.’nin talebesi olmuştur. Fıkıhtaki üstün bilgisinden dolayı kendisine “Fakih” denilmiştir.

Bir gün Sultanü’l-Ulemâ Hz. ile dersteyken, ilahî aşk ile cezbeye tutularak kitaplarını ateşe verip dağlara çıkmıştır. Yıllarca halden hâle geçerek yanan gönüller sultanı Fakih Hz., yüksek manevi derecelere erişmiştir. Bu durum Mevlânâ Hz.’ye sorulduğunda;
“Ahmet Fakîh’in aşk sarhoşluğu, efendimiz Şemseddîn-i Tebrîzî’nin sarhoşluk denizi yanında bir kokudan ibarettir.” buyurmuştur.

Bahâeddin Veled Hz.’nin vuslata ermesinden bir süre sonra şehre geri dönen Hoca Fakih Hz., talebe yetiştirmeye başlar ve birçok kerametleri görülür. Yetiştirdiği ünlü talebeler arasında Şeyh Ulemâ Hz. (Şeyh Alaman), Şeker Furuş Hz., Hâce-i Cihân Hz., Pîrebî Sultan Hz. ve Nasreddin Hoca bulunmaktadır.

İlmi, merhameti, aşkı, sünnete bağlılığı, ibadete ve tefekküre düşkünlüğü ile çok sevilen Hâce Fakih Hz.’nin vefatına yakın, talebeleri kendisine:
“Efendim, yerinize kimi bırakacaksınız?” diye sorarlar. Bunun üzerine şöyle buyurur:
“Yakın zaman içinde Acem taraflarından bir velî gelir. Onun adı Hârûn’dur. Alâmeti, sağ elinde beyaz bir ben vardır. Beni isteyen onda bula.”

“Konya’nın manevi sükûnetinde, ilahi aşk ateşiyle yanan bir gönül vardı: Hoca Ahmet Fakih Hz. — fıkhın derinliğiyle aşkın zirvesi buluştu.”

Hâce Fakih Hz.’nin cenaze namazını çok sevdiği Mevlânâ Hz. kıldırır ve zaviyesinin bahçesine defnedilir.

Horasan’dan Anadolu’ya manevi işaretle gelen ve Seydişehir’i kuran Seyyid Hârûn-ı Velî Hz., Hoca Ahmet Fakih Hz.’ne gelir. Türbesini ziyaret için kapısından içeri girince sandukadan bir el uzanır. Hârûn-ı Velî Hz. uzanan eli hürmetle öper. Herkes hayretler içinde kalır. Seyyid Hârûn-ı Velî Hz., Hoca Fakih zaviyesinde kırk gün kırk gece tefekkür ve ruhaniyetiyle münacata varır, ibadette bulunur.

Osmanlı kaynaklarında yer alan bilgiye göre; medreselerde eğitim gören ve hafızlığının 14. dönüşünde olan talebeler, Konya’ya Hoca Fakih Hz.’ni ziyaret için getirilirler. Allah’ın izni ve lütfu ile bu ziyaretin bereketini gören talebelerin “çelik hafız” oldukları, ezber yeteneklerinin güçlendiği yazılmaktadır.

Mescidin imamı ile konuştuğumuzda birçok keramete bizzat şahitlik ettiklerini dinledik.

Allah (cc) sırrını mukaddes etsin.
Selametle.

Siz bu mübarek zatın hikmet dolu menkıbelerinden hangisini biliyorsunuz? Görüşlerinizi yorum kısmında paylaşabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.