MEHMET NURI YARDIM


GÜZEL ÖLÜM

Ölüm güzel olur mu?” diye itiraz edenler çıkabilir.


“ Bu akıbet istenmez ama bir müminin başına gelmişse hoşluk, iyilik, rıza ve tevekkül ile karşılanır. Çünkü davet ulu yerdendir. Kavuşma, “Rahmet-i Rahmana”dır. Bir “Şeb-i Arus”tur ölüm Müslüman için, yani “düğün gecesi”dir. Kabir, inananlar için “cennet bahçesi”dir. Bunun için “lezzetleri acılaştıran ölümü zikretmemiz” emredilmiştir. Ama hangi zevkler? Dünyevi lezzetler ve keyifler elbette.
Mart ayının son günüydü. Anne ve babamdan sonra benim ve geniş ailemizin üzerinde en fazla emeği olan büyük ağabeyimizin vefat haberini aldım: “İnnalillah ve innaileyhi Raciûn.” Hepimiz O’na döndürülmüyor muyuz? İtiraz kime ve hangi hakla? Cümlemiz Yaradan’ın mülkü değil miyiz? İstediği gibi tasarruf edebilir. Emir, kat’i ve sorgusuz. Öyleyse her kederli hadise ve acı, baş göz üstünde olmalı. Yûnus gibi demek yakışır: “Ölümden ne korkarsın/ Korkma ebediyen varsın.” Teslimiyet içre ailece yola çıkıp memlekete gittik.
Böyledir. Ölüm haberini aldığınız kişi ister akrabanız, ister dostunuz veya arkadaşınız olsun fark etmiyor. Birlikte yaşadıklarınızı hatırlarsınız ilk olarak. Sevinçleriniz, hüzünleriniz, yaşanmışlıklar ve hafızanızdan silinmeyen hatıralar gözünüzün önünden film şeridi gibi gelir geçer. Zihin dünyanızda birikmiş acı-tatlı anılar aniden canlanıverir. Huzur bulunan demleri kim unutabilir? 
Ailemizin lokomotifiydi. Babam hem yaşlı hem de dükkânıyla hemhâldi. Ama bizi yönlendiren, aileye hareket, dinamizm ve heyecan katan, örnek aldığımız kişi oydu. İlk hatırlayışlarda Ramazan neşesi var. Akşam abilerimle beraber gelen iftarlıklar, pideler ve hurmalar. Bayram sabahlarında gidilen kabristanda aile mezarlıklarını ziyaret. İlkokula başlayış, ilk Kur’an kursuna gidiş, ilk sinema filmini seyrediş. Benim için o, “ilk güzelliklerin adamı”ydı. 
Hele kurucusu ve öncüsü olduğu “Yardım Bakkaliyesi”nde yaşadığım ilk çıraklık heyecanını unutabilir miyim hiç? Bin bir gıdanın arasında o ilk esnaflık tecrübesi ve ticaret talimi ne güzeldi. İstanbul, İzmir ve Gaziantep’e gider, bu şehirlerden enva-i çeşit malzemeyi kamyonlara yükler, şehrimize getirirdi. Biz kardeşleri de bu malları dükkânda satardık. Meşrubat, turşular, yağlar, bisküviler, kuru gıda ve diğerleri. İlimizde yaşanan ilklere de imza atmıştı: “Yardım Torbacık”, Güneydoğu’da o gün cesur bir adımdı.
İş hayatında öncü olduğu gibi fikir hayatımızda da belirleyiciydi. Yabancı çizgi roman kahramanları Tommiks ve Teksas’ı bana yasaklarken yerli ve millî roman, hikâye ve masal kitaplarını elime tutuşturan ve bana okuma aşkını aşılayan da oydu. Sonra Risale-i Nur ile tanıştı, ailece peşinden gittik. İyi oldu, büyük bir deryaya açılmıştık. Bir ara tasavvuf neşvesi galip geldi. Ardınca yürüdük. Onu seviyor, sayıyor ve kendisine her zaman itimat besliyorduk. Şimdi düşünüyorum da aslında biz ne güzel, mutlu bir aile imişiz.
Herkeste olabildiği gibi onun da ruh hâli değişebiliyordu. Bazen celalleniyor, çoğu zaman yüzünde ism-i cemal tezahür ediyordu. Memleketini, hemşerilerini, Müslümanları, yeryüzündeki insanları çok seviyordu. Hakikaten bir “muhabbet fedaisi”ydi. Gidilen Adana’dan dönüldükten sonra Siirt’te yine gıda üzerinde çalıştı. Ama garip bir ticaretti yaptığı. Asgari kâr haddiyle çalışıyordu. Şeker, balon veya diğer ürünleri bakkalların ayağına götürüyor, en uygun şekilde bunları onlara satıyordu. Sanki alışverişi sırf oyalanmak için yapıyordu. Serazat bir mizaç! Bazen Vali ve Belediye Başkanıyla görüşür, gündemdeki meseleleri konuşurdu. Bazen de Melami meşrep bir yapıya bürünür, elini eteğini dünyadan ve türlü meşgalelerinden çekerdi. Anlaşılmaz hâllerin içine girerdi çoğu vakit. Lakin biz onu hiç yadırgamazdık. Evde, işte, kahvede, yolda cebinden çıkardığı eserleri herkese okurdu. Seyahatlerde marş ve ilahi söyler, bizi coştururdu. Seçtiği hüzünlü şiirleri yanık sesiyle terennüm ederdi.
Hatırlıyorum, bir ara yoksul çocukların uzamış saçlarına üzülüyor, onları çarşıdaki komşumuz berbere götürüp tıraş ettiriyor, masraflarını karşılıyordu. Bu yüksek hamiyet duygusuna, bu himmet hâline her yerde rastlanamazdı. Kendisi, çoluk çocuğu için mutlak iktisada riayet eder ama vatanımız, milletimiz ve ümmetimiz için gerektiğinde gayr-ı menkullerini bağışlamaktan çekinmezdi. Yengemi ve oğlu Kuddusi’yi ahirete yolcu ettikten sonra o da âdeta onlarla birlikte sefere çıktı. Dünyada iğreti yaşamaya başladı. Ömrünü Kur’an-ı Kerim, Cevşen-i Şerif ve Risale okumalarına hasretmişti. Yıllarca Bediüzzaman’ın vecizelerini, göz nuru dökerek inci gibi yazıyla defterlerde toplamıştı. Derin inzivaya çekilmişti. Küçücük odasında muhteşem bir kâinata sahipti.
Cuma gecesi sahurunu yapmış, sabah namazını kılmış ve yeğenime şu tembihte bulunmuş: “Kızım bugün Cuma. Beni uyandırırken ceketimin ceplerine şeker koymayı unutma! Çocuklar camide beni bekliyor.” Taziye salonu üç gün boyunca dolup taştı. Binlerce hemşerimiz, yakınımız, dostumuz, akrabamız geldiler, başsağlığı dilediler. Okunan hatimlerin, Yasinlerin, Fatihaların haddi hesabı bilinmiyor. Ağabeyim Hacı Mehmet Yardım’a ve vefat etmiş bütün müminlere rahmet diliyorum. Ruhları şad, kabirleri nur, mekânları, cennet, menzilleri mübarek, makamları yüksek olsun.
(Milat Gazetesi, 12 Nisan 2023)

ERKAM RADYO’DA RAMAZAN SOHBETLERİ
Prof. Dr. İrfan Gündüz ve Selahaddin Kocaaslan, Erkam TV ve Erkam Radyo’da önemli programlara imza atıyorlar. Gündüz’ün “İftar Sevinci” isimli programı, Ramazan ayı boyunca her gün iftardan bir saat önce başlıyor. Kocaaslan’ın “Sahur Bereketi” programı ise her gece imsak vaktinden bir saat önce yayına geçiyor. Her iki program internet üzerinden de takip edilebiliyor.

ÇABALAYAN IŞIK…
Bazı yayınevlerimizin çok güzel sloganları var. Onlardan biri de Büyüyen Ay Yayınları’na ait. Yayınevi tarafından neşredilen her kitabın başında yer alan anlamlı söz şöyledir:  “Karanlık hep vardır, çabalayan ışıktır.”

Yazarın Diğer Yazıları


18.8° / 12.6°

YAZARLAR