Kendinize dikkat edin sevgili okurlarım… Covid can almıyorsa da son varyantları ile süründürmeye devam ediyor. Uzun süredir hastayım. Yeni yeni sosyal yaşama entegre olmaya başladım. Halen eklemlerim ağrıyor, çok uzun süre ayakta kalamıyorum ve uzunca bir süredir öksürüyorum.
Gündemden kopmamaya çalışarak ve fakat kimseye de zarar vermemek adına izole olarak 20 günü aşkın bir süre geçirdim.
GAZZE, SİYASET VE YORGUN KALEMİM..
Bu arada neler oldu; iyi, kötü hepsini takip ettim. Ama şu sivri kalemimi kullanamayacak kadar güçten düşmüştüm.
Gazze ile ilgili umut dolu barış görüşmeleri kalbime de kalemime de çiçekler açtırdı.
Unutulması ve onulması imkansız yaralarımızın üzerine pansuman yaptı. Elbette kayıpların telafisi mümkün değil ama ölümün ve akan kanın durması, açlığa , yaşatılan zulme son verilmesi içimizdeki sızıyı , acımızı bir nebze savdı… Cumhurbaşkanımızın barış ve huzur için attığı her adım musallaya uzanmış yüreklerimize can verdi. Şu an meselem dış siyasette hanemize yazılan artılar değil inanın. Meselem islamın erdemlerinin aynası olabilmemiz, meselem canının kıymeti kalmamış Gazzeli bir bebeğin yaşam hakkının sesi olabilmemiz… Meselem insanlık onurunu diri tutabilmemiz, çirkinleşen, barbarlaşan, çirkefleşen dünyada iyiye güzele dair umut olabilmemiz…
Gazze’ye gelince onlar zaferlerin en güzelini canlarıyla kazandılar. İslamı , bu dinin güzelliğini batı milletlerine hakkı ile tebliğ ettiler. Güneşin batıdan doğuşuna vesile oldular.
SAVAŞ YARALARINA BİLE MÜMKÜN OLAN PANSUMAN İÇ SİYASETTE NAMÜMKÜN GÖRÜNÜYOR!
Ve tabi iç siyaset… Değişen hiç bir şey yok ; ana muhalefet partisinin siyasi kurgusu Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN ile savaş üzerine konumlandırılmış. Şahısları baz alan ve nefret siyasetinden daha öteye gidemeyen bir anlayışa esir olmuş. Muhalefet hali hazırda Cumhurbaşkanının Türkiyeyi devler ligine soktuğu günümüz dünyasında batının elini eteğini öpüp yardım dilemeye devam ediyor. Batılı muadillerinden bir kaçına seçilmiş Cumhurbaşkanlarını yuhalatacak kadar şirazeden çıkmış durumdalar. Akıllarına gelen bütün pespayelikleri teker teker deniyorlar. Yaptıklarının milleti ve milletin iradesini yuhalatmak anlamına geleceğini kavrayamayacak kadar demokrasi kültüründen uzaklar halen. Kafalar tek partili dönemde asılı kalmış, hazımsızlıkları 1960-1961 yılları seviyelerinde…
Geçen gün medyaya tutuklu belediye başkanlarından birinin yazdığı “meşhur mektuplardan” biri daha düştü. İlk okul düzeyindeki metinleri büyük bir motivasyonla (?) servis eden haber kanallarının iştahına mı gülsem, mektubun yazarının aynı anda bütün tuşlara basmasına mı gülsem bilemedim okurken. Trabzonlulara hitaben yazılmış olan metinde Fatih’ten Atatürk’e, Kanuni’den Yavuz Sultan’a , adaletten hürriyete, hak, hukuktan, berekete bütün ayarlarla oynayarak, aynı gün Cumhurbaşkanının Trabzon’da yapacağı açılış töreni ve mitingine katılımı düşürmek adına çağrıda bulunurken göreve gelir gelmez malum güruha mesaj verme kaygısı ile elleri arkada yaptığı Fatih Sultan Mehmet Türbesi ziyaretinde türbe duvarına attığı tekmeyi unutmuş olsa gerek. Hatta hak hukuk adalet falan derken göreve gelir gelmez işten çıkarttığı 30.000 çalışanın gasp edilen hakkını hukukunu, görevi tanımına girmezken yaptıkları, görevi gereği yapması gerekirken yapmadığı belediyecilik hizmetlerini de unutmuş olacak. Ne diyelim bu da bir hastalık ; Allah şifa versin. Her neyse uygulaması olmayan beş on cümlelik mektuplarla hareket etmeyecek kadar ferasetli bir milletimiz var Allahtan..
Başka bir değişmez konu daha çarptı şu yirmi günde gözüme:
Hemen hemen her gün istikrarlı bir şekilde bir önceki dönem İç İşleri Bakanı İstanbul Milletvekili Süleyman SOYLU’ya yapılan saldırılar tabiki. İlgili ilgisiz her konuyu Sn. SOYLU’ya bağlayan ücreti mukabil yazarlık yapanlar ile ederini Sn.SOYLU’nun popülaritesi ile artırmaya çalışan sözde siyasi figürler de değişmeyenler arasında. Hani bir sabah kalkıp medyada “Küresel ısınmanın nedeni Sn.SOYLU’nun bakanlığı döneminde yaptığı icraatlerdir” şeklinde bir haber okur/duyarsak şaşırmayacak kıvama geldik. Haddizatında Sn. SOYLU’dan haz etmeyenlerin kimler olduğunu, adını duyduğunda kimlerin ecel teri döktüğünü elbette çok iyi biliyoruz artık. Siyasi performansına mukabele edemeyen silik profillerin militarist söylemleri ile bakanlığı döneminde onun hedefi olan ana muhalefet partisinin suç faili yada iştirakçisi mensuplarının, fetönün şekilden şekile giren kripto unsurlarının, çakma mafyaların, suç örgütlerinin, uyuşturucudan beslenen kartellerin, ona kriminal yakıştırmasını reva gören gerçek kriminallerin, siyasetin onurunu, ahlakını, etiğini kavrayamamış proje siyasi figürlerin ciğerini biliyoruz, neticede Türkiyenin yaşadığı bunca badireden sonra öğrendik…
BİR HASTALIK GÜNCESİ SONRASI YAZARIN İÇ SİYASETE YÖNELTTİĞİ SERT ELEŞTİRİLERİ, GÖZLEMLER, DEĞİŞMEYENLERE ÖFKESİ
Bana sahadan çok uzak kalmışım gibi gelmişti ama gündemi şöyle alt alta sıralayınca baktım ki bizim iç siyasetin muhalefet cephesi hep aynı çukur ve kısır siyasetin batağında yok olma çabasındayken, Türkiye dünya ile cebelleşip var olma ve güç mücadelesi veriyor. Yapılması gereken içeride daha akılcıl bir rekabet yürütürken, dışarıda omuz omuza bir duruş sergilemek olduğu halde biz her bir gün ana muhalefet partisinin farklı mecralarda kendi ülkesini, milletini, devletini kötüler, şikayet eder, itibarını zedeler hallerini seyrediyoruz. Hiç bir şey kaçırmamışım yani…
Ama şu bir gerçek;
Muhalefetin bu hiç değişmeyen durağan, pasif agresif siyasi anlayışından ve rotası bozuk performansından biz gerçekten yorulduk, bu çirkefe dokunmama mücadelesi bile enerjimizi emiyor…
Sahi muhalefet cephesi! Siz bunca alavereden, bunca algı ve akıl oyunundan ne zaman yorulacak, ne zaman bu ülkenin âli menfaatlerini kendi hazım sorunlarınızın önüne çekeceksiniz? Bizde merak konusu….
