🕒 Okuma süresi: 3 dakika
Bazen düşünüyorum…
Eskiler bizim kadar çok konuşmazdı belki ama söyledikleri kelimeler sanki kalplerden süzülürdü.
Bir “nasılsın” derlerdi, içine dua gizlerlerdi.
Bir “hoşça kal” derlerdi, aslında “Allah’a emanet ol” demekti o.
Bugün hızla konuşuyoruz ama gönül diliyle konuşamıyoruz.
Kelime çok, mana azaldı.
Eskiler kelimeyle değil, niyetle konuşurdu.
Mesela hastahane demezlermiş, şifahane derlermiş.
Bir umut, bir dua gizli o kelimede.
Şifa bulunsun, derdin derman olsun diye…
Birisi ışığı kapatacaksa “söndür” demezmiş, “dinlendiriver” dermiş.
Bakın şu inceliğe!
Bir mumun bile hakkı varmış eskilerin dilinde.
Sanki “ışığın da canı var, incitmeyelim” der gibi…
Kapıyı kapat demez, “rüzgâr üşütmesin, kapıyı örtever evlâdım” dermiş.
Bir nezaket, bir merhamet gizliydi her kelimelerinde.
Bizim “git” dediğimize, o “uğurun açık ola” derdi.
Biz “öldü” deriz, o “Hakk’a yürüdü” derdi.
Yani ölüm bile edep isterdi dilinde.
“Eskiler hastahane demezdi, şifahane derdi. Söndürme demez, dinlendiriver derdi. Çünkü kelimeyle değil, gönülle konuşurlardı.”
Bir kadına “hanım”, bir erkeğe “bey” denirdi.
Çocuğa “ciğerpârem”, babaya “peder”, anneye “valide”…
Söz söylenirken bile bir saygı, bir vakar vardı.
O kelimeler yalnızca ağızdan çıkmaz, kalpten geçerdi.
Eskiler konuşmayı sadece anlatmak için değil, iyileştirmek için yapardı.
Söz, bazen bir dua olurdu; bazen bir ilaç.
O yüzden, “tabip” derlerdi “doktor”a — çünkü kelimenin kökü “tedavi eden, gönül okşayan” anlamına gelirdi.
Bugün dijitalleşen hayatımızda, kelimeler hızla eskirken, biz yavaş yavaş duygularımızı kaybediyoruz.
Bir “günaydın” bile sosyal medya filtresine girdi, “hayır sabahlar ola” demeyi unuttuk.
“Akşamın hayır ola” yerine “iyi akşamlar” deyip geçiyoruz.
Oysa birinde dua var, diğerinde alışkanlık…
Belki de bu yüzden konuşmalarımız anlamını, ilişkilerimiz bereketini yitirdi.
Eskiler “söz gümüşse, sükût altındır” derdi ama biz bugün altın sessizlikleri değil, gürültülü anlamsızlıkları seviyoruz.
Ben bazen eski bir dervişin duasını hatırlarım:
“Ya Rabbi, bana öyle bir dil ver ki; konuştuğumda gönül yapayım, incitmeyeyim.”
Ne güzel bir temenni değil mi?
Belki de asıl mesele şudur Başkanım dercesine söylüyorum kendi kendime:
Kelimelerimizi yenileyelim ama manayı kaybetmeyelim.
Unutmayalım; dilimiz, kimliğimizdir.
Eskiler sadece konuşmazdı, dua ederdi.
Ve belki de o yüzden gönüller bu kadar geniş, kalpler bu kadar temizdi...
