Frenk Hastaligi Irkçilik
Bu yüzyilin en büyük hastaliklarindan bir tanesi irkçiliktir. Ülkemizde de özellikle göçmenlere karsi irkçi bir yaklasim sergilenmesinin asil sebebi iste bu kavmiyetçilik hastaligidir. Frenk hastaligi adi verilen bu hastaligin tedavisi için aslinin ne oldugunu ve neye dayandigini izah etmek gerekiyor.
Irkçilarin maksadi çok farkli etnik unsurlardan meydana gelmis Türkiye’yi Emperyalist ülkeler tarafindan parçalayip yutmak ve Müslümanlari köle haline getirmektir. Bu çok açiktir.
Türkiye’de bir yüzyildan beri irkçilik en ilkel yöntemler kullanilarak gerçeklestirilmeye çalisilmistir. 20 Yüzyilin ilk yarisinda “dolikesefal, brekisefal” kafa ölçümleri yapilirken bu kafatasçilik modasi; dünyaca ünlü Mimar Sinan’in kabri açilarak kafatasi ölçümlerinin yapilmasina gidecek kadar igrenç bir hal almistir. Öyle ki Sinan’in kafatasi çalinmis ve hala yerine konulamamistir.
Ne ilginçtir ki; Türkiye’de irkçilik ideolojisini yayanlarin Türk milletine mensup olmadigi bir vakiadir. Örnegin önce Kürt sonra Türk Milliyetçisi olan Ziya Gökalp bir Kürt, “Türk’ün Yeni Amentüsünü” yazan Moiz Kohen (Munis Tekinalp) bir Yahudidir. Keza Türk Dil Kurumu’nun ilk baskani Hagop Martayan (Agop Dilaçar) Ermenidir.
Soyadi kanunu sayesinde gerçek kimligini gizleme firsati bulan Yahudi, Sabetaist, Ermeni ve Rumlar; Türk kimligine bürünerek gerçek Türkleri ezmislerdir. Çünkü gerçek Türkler, Islam hadimi ve fedaisidirler. Bin yillik tarihimiz buna sahittir.
Irkçilik veya baska bir ifadeyle “kendi nev’ini üstün görme” hastaligi zaman ötesi bir kavramdir. Kuran’da geçen ayetlere göre Iblis; Allah’in “Hazreti Adem’e secde etme emrini” isyanla karsilamistir. “Ben atesten yaratildim” diyerek topraktan yaratilmis olan Adem’den üstün oldugunu iddia etmistir.
Allah’a karsi olan bu açik isyani yüzünden ebedi olarak lanetlenmistir. Ayni hatayi insanlar da yapmakta kendi cinsinin üstün oldugunu iddia ederek diger kavimlere karsi iskence ve öldürmeye varan zulümlerde bulunmaktadir.
Irkçilik meselesi bir sosyal illettir. Süphesiz bu sosyal problemin en kolay çözüm yolu Islam dinidir. Zira Islam dünyasini birbirine baglayan nurani baglar çoktur. Rabbimiz bir, kitabimiz bir Peygamberimiz (asm) bir, kiblemiz birdir. Bu kadar birlik vasitasi var iken ikilik çikarmak akillica bir is olmayip Islam düsmanlarinin içimize attiklari bir hastaliktan baska ne olabilir ki?
Islam’in irka ve irkçiliga bakisini su ayet-i kerimede bütün berrakligiyla görmekteyiz: “Ey insanlar! Muhakkak ki biz, sizi bir erkekle bir disiden yarattik... Ve sizi millet millet, kabile kabile yaptik ki, tanisip kaynasasiniz... Allah katinda en serefliniz takvaca en ileri olaninizdir ” (Hucurat Sûresi, 13)
Evet, Islam toplumu büyük bir ordudur. Çesitli gruplara ayrilmis olsa da binlerce birlik ve beraberlik yönü vardir. Yaraticilari bir, Rezzaklari bir, Peygamberleri bir, kibleleri bir, kitaplari bir, vatanlari birdir. Iste bu kadar bir birler, uhuvveti, sevgiyi, beraberligi gerektirirler. Demek ki farkli kabilelere ayrilmak âyette geçtigi gibi “tanimak, bilmek ve yardimlasmak içindir. Birbirimizi inkar ve düsmanlik için degildir.
Ayetin sonunda inanlarin Allah katindaki degerlerinin irklarina göre degil takvalari nispetinde oldugu vurgulanir. Buna göre, Allah indinde en makbul olanlar, su veya bu irka mensup olanlar degil, hangi irktan olursa olsun takvada en ileri gidenlerdir. Takva, Allah’tan korkmak, O’nun yasaklarindan siddetle kaçinmak manasina gelir. Lakin takva sahiplerinin sifatlariyla ilgili ayetlere baktigimizda; takvanin, Islâm’i bütünüyle yasamanin adeta simgesi, alâmeti oldugu görülecektir.
Ruh, bedenimizin bir misafiridir. Insani yükselten, ona Hak katinda deger kazandiran bütün hususiyetler onun ruhuyla alâkadardir, bedeniyle degildir. Iste irk mefhumu da, ancak beden için geçerlidir. Fakat ruhun irki yoktur. Ve insan da kâmil manasiyla ruhtan ibarettir.
Allah Resulü (asm) sadece Araplara degil, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmistir. O, tevhid davasiyla ortaya çikti. Karsisinda, her çesidi ile Allah’a ortak kosmak yani sirk vardi. Insanlari; putlarin köleliginden, nefsin esaretinden, bâtil inançlarin tahakkümünden kurtarip Allah’a kul etmek, O’nun dergâhinda boyun egdirmek istiyordu.
O’na kendi ilk önce kavmi ve kendi akrabalari karsi çikti. Hatta öz amcasi büyük bir düsmanlik gösterdi. Asr-i Saadette, sahabelerin, inanmayan yakinlari ile harp etmeleri çok manidardir.
Hucurat Sûresinde müminlere su ilâhî mesaj verilir: “Ancak mü’minler birbirinin kardesidirler. Öyle ise, kardeslerinizin aralarini islah edin.”
Allah su veya bu irkin mensuplarini degil, ancak mü’minleri birbiriyle kardes ediyor. Mü’min olmayan bir insan, mü’min babasina varis olamiyor. Iman gidince, maddî, uzvî ve irkî baglilik bir ise yaramiyor.
“Kendi nefsi için istedigini mü’min kardesi için de istemeyen (kâmil) mü’min olamaz” buyuran Allah Resulü (a.s.m.), bu âyetin amel ve his âlemimize nasil aksedecegi hususunda bize yol gösteriyor.
Hud Sûresinden ulvî bir ders ise sudur: “Ey Rabbim! Süphesiz oglum da benim ailemdendir (benim ehlimdendir)” diye Nuh aleyhisselamin tufan hâdisesinden onun kurtulmasini istediginde, Ilâhî cevap söyle gelir: “Ey Nuh o senin ailenden (ehlinden) degildir” ve Nuh oglunu gemiye almaktan menedilir. Demek ki; insanin, inanmayan, isyan eden oglu dahi onun ehli sayilmiyor. Ögle ise Allah’a inanmayanin irkdasi da onun gerçek dostu, kardesi olabilir mi?
Iste Allah’in sevdigi kullar bu sifatlari tasiyanlardir; hangi milletten, hangi tabakadan, hangi makamda ve hangi gelir seviyesinde olursa olsun. Meselenin daha iyi anlasilmasi için sevgili Peygamberimizi (asm) dinleyelim:
Allah Resulünün irkçilik hakkindaki beyanlari “Veda Hutbesinde” çok net bir sekilde ifade edilmistir:
“Ey Insanlar!.. Rabbiniz birdir, babaniz da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarisiniz. Âdem ise topraktandir. Arab’in Arap olmayana, Arap olmayanin da Arap üzerine üstünlügü olmadigi gibi, kirmizi tenlinin siyah üzerine, siyahin da kirmizi tenli üzerine bir üstünlügü yoktur. Üstünlük; ancak takvada, Allah’tan korkmaktadir. Allah yaninda en kiymetli olaniniz O’ndan en çok korkaninizdir.” Vesselam…
