• BIST 100

    11007,37%0,81
  • DOLAR

    42,52% 0,07
  • EURO

    49,55% -0,06
  • GRAM ALTIN

    5743,85% -0,15
  • Ç. ALTIN

    9322,75% 0,27

DR. VEHBI KARA


Sen de Öleceksin Onlarda Ölecekler


Denizciler islerinin geregi olarak çok farkli kültür ve yasam biçimlerini tanima firsati bulurlar. Iste Çin gibi ülkeler dünyanin diger cografyalarindan çok farklidir. Çalistigim gemilerin tersane onarimi ve yük operasyonlari sayesinde bu ülkede yaklasik 6 aydan fazla bulunmustum. Iste bu yazida oldukça düsündürücü bir olaydan bahsetmek istiyorum.

Hiçbir ülkede ölüme bu sekilde tepki verildigini görmedim. Insanlari bir hayli düsündürecek olan bu farkliligi ve dogru bakis açisinin nasil olmasi gerektigini anlatayim; biliyorum ki çok sasiracaksiniz.

Çin ve Hindistan’i görmeyen bir insan ne kadar ben bütün dünyayi gördüm dese de dogru olmayacaktir. Zira bu ülkeler büyük nüfusu, yemek kültürü ile degil hayat ve inanç bakimindan da oldukça farkli özellikler tasimaktadir. Gerçi bunlarin hepsini bilemem ve anlatmam mümkün degil elbette; lakin “bu kadar da olmaz” diyebileceginiz durumlar ile karsilasmistim.

Çin’in en büyük problemi inanç konusundadir. Yaklasik 1,5 milyar insanin yasadigi bu ülkede halkin çogunlugu herhangi bir dine inanmiyor. En büyük kitle Budist kökenliler oldugu halde onlara da itibar eden kimse yok gibidir.

Biz “her dine karsi saygiliyiz” derler. Hatta camilere gidip duâ ettigini söyleyenlere dahi rastladim. Kelime-i sehadetin Müslümanlarca ne derece önemli oldugunu bildikleri için Çinli sive ile nasil “Eshedü en la Ilahe Illallah ve eshedü enne Muhammeden abdühu ve Resuluhü” dediklerini de duydum. Fakat din konusunda büyük bir felâket yasadiklari besbelliydi. Mao ve onun baslattigi “kültür devrimi” zaten çok zayif olan inanç sistemini neredeyse tamamen ortadan kaldirmistir.

Yeri gelmisken hiç kimsenin arastirmadigi bir konudan da bahsedeyim. Çinde 2 yüzyil önce çok sayida Müslüman yasarmis fakat bunlar büyük bir kitlesel kiyima ugramis. Arastirmacilarin bu konuda çalisma yapmasi son derece önemlidir zira Çin Müslümanlarina ait çok sayida gelenek devam etmekte ve bazi tarihi eserlere hala rastlanmaktadir.

Peygamber Efendimiz (asm) “Hazreti Âdem’den kiyamete kadar Deccal fitnesinden daha büyük bir belâ çikmayacak” derken; Komünizmin dehsetini dahi nazarlara vermeye çalistigini anlayabilmistim. Evet, dine “afyondur” diyerek yani “yöneticilerin halki uyusturmak ve itaat için icat ettikleri bir seydir” diyen Marks, sonrasinda Lenin ve daha sonra da Mao hep bunu söylemislerdfir.

Gerçekten de ahirzamanin en dehsetli sahislari bu komünistlerdir. Milyarlarca insani katlettikleri gibi inançlarini dahi tahrip etmislerdir. Bu derece büyük bir zulüm; ancak Cengiz Han’in istilasi ile mukayese edilebilir. Dehsetini tamamiyla ifade etmek bir hayli güçtür.

Günümüzde Marksizm çökmüs gibi görünse de Materyalizm, dimdik ayaktadir. Insanlarin çok büyük bir kismini dinsiz yapmakta, daha ölmeden dünya hayatlarini perisan etmektedir. Diyalektik materyalizm yani komünizm çökmüs fakat dinsizlik ayakta kalmaya devam etmektedir.

Dinsizligin önündeki en büyük engel Islam dini ve onun esaslarini belirleyen Kur’ân-i Kerim’dir. Kuran tefsirleri sayesinde Bolsevikligi yani komünizmi ve dinsizlik cereyanlarinin mahiyetini anlamak mümkündür.

Devekusu avciyi görünce basini kuma gömermis. Güya kendisini avcidan kurtaracak. Aynen bunun gibi insanlarin bir kismi kafasini kuma sokarak ölümün pençesinden kurtulacagini zannediyor. Uzak Dogu insanlarinin aklini kullanmada ne kadar noksan oldugunu bilirdim fakat bu kadarini beklemiyordum. Çin’de gördügüm bazi olaylar, insanlara pes dedirtecek kadar aci ve düsündürücüydü.

Çincede “4” rakaminin okunusu “si” ile ifade ediliyor. Bu ifadenin vurgulu bir biçimde söylenmesi de “ölüm” ve “Budist Tapinagi” anlamina geliyor. Bütün Çinliler “ölümü” akla getirmesin ve çagristirmasin diye “4” rakamini adeta yok etmisler. Hiçbir yerde görünmemesi için büyük çaba sarf ediyorlar. Asansöre biniyorsun, 1, 2, 3’ten sonra bir de bakiyorsun 5. kat. Yahu 4. kat yok mu? Yok. Çünkü ölümü akla getiriyor, ugursuz bir rakam. Ayni Bati dünyasindaki “13” rakami gibi.

Otoparklarda sira söyle gidiyor; 91, 92, 93–1, 93–2, 95. Yani 94 yok. Hal böyle olunca birçok apartmanda 4. kati göremiyorsunuz. Otellerde de 4 nolu odalari hep turistler tutuyor. Çünkü bu odalar çok daha ucuz. Dönüs yolculugumda aynen buna rastladim. Ilk kaldigim otelin 4. kat vardi ve benim gibi bütün turistler bu katta kaliyordu. Sanghay havaalanindaki otelde ise 4. kat hiç yoktu. Asansörde bu kati gösteren rakam bulunmuyordu.

Bir de “8” ve “9” rakami var. Bunlarda zenginligi ve uzun ömrü çagristiriyormus. 8 ve 9 rakami olan telefonlar o kadar çok talep ediliyor ki bu rakamlari çok olan telefon hatlari açik arttirmayla satiliyor.

Bir de idam mahkûmu Çinlilerin durumundan bahsedelim. Çinli kadinlarin son gecelerini anlatan resimler pek düsündürücüdür. Ölümü görmemek hatirlamamak için türlü türlü tuhafliklar yapiyorlar.

Elleri ve ayaklari kelepçeli kadinlardan kimi tirnaklarina oje sürdürürken, kimi ertesi sabah giyecegi tisörtünü özenle katliyor, kimi de yeni ayakkabilarini zincirli ayaklarina geçirmeye çalisiyor. Infaza 9 saat kala hepsi birden sen sakrak poker oyununda; gardiyanlar da onlarin nesesine seyirci kalmiyor, hep beraber gülüp sakalasiyorlar. Arada sirada hüzünlenen birisi olursa, onun da bir sekilde avutularak eski nesesini kazanmasi uzun sürmüyor. Zamanin bir sekilde “geçirilmesi” gerek! Dakikalar ve saatler uzamamali, vakit geçmeli, bitmesi istenmeyen ömür bir an önce tüketilmeli!

Infaz, sabahin erken saatlerinde, mahkûmlarin ensesine sikilan birer kursunla gerçeklesecek. Infaza bir saat kala, mahkûm kadinlardan biri, ayaklarina parlak kirmizi renkte oje sürdürerek hazirligini tamamliyor. Bir baskasi, üzerindeki beyaz tisörtün kendisini sisman gösterecegini düsünüp telâslaniyor. Defileye çikilacak olmasa da, insan içine çikilacak! Gardiyanlar ve mahkûmlar seferber oluyor ve son anda bir siyah tisört bulunuyor.

Infaza yarim saat kala, mahkûmlardan bir tanesi durumu biraz kavrar gibi oluyor ve aglamaya basliyor. Fakat gardiyanlar böyle durumlara yabanci degil. Saçina bir miktar jöle sürüyorlar; o da eski nesesini kazanmakta gecikmiyor.

Bu arada, infaz mahalline götürülmek üzere odasindan alinan bir mahkûmun, elleri ve ayaklari zincirli sekilde yürürken, yanindaki gardiyanla birlikte gülmekte oldugunu görüyoruz.Hayretten kendimizi alamiyoruz:Ojeli ayaklarla infaz mahalline gitmek, idam edilirken zayif görünmek, ölüm acisini bir tutam jöle ile savusturmak nasil birseydir?

Bu arada bir an için olsa da sunu düsünebiliriz. Aslinda biz de onlar gibi ölüm mahkûmlariyiz. Sadece, infaz saatimizi bilmiyoruz, o kadar. “Insanlar uykudadir; ölünce uyanirlar” buyuruluyor hadis-i serifte.Kur’ân da, dünya hayatina “ya bir aksam, ya da bir kusluk vakti” kadar zaman biçiyor.Demek ki, rüyamiz bize pek uzun görünüyor.

Uyandigimiz an, bir de bakacagiz ki, bitmeyecek sandigimiz bir ömür, birkaç saat süren bir rüyadan ibaretmis. Belki de, ölümün esiginden dönenlerin, o anda gözlerinin önünden bütün hayatlarinin bir film seridi gibi geçmesi bu yüzdendir, kimbilir?

Peki, ölüm denilen olay bu kadar korkunç mudur ki, bu kadar insan ölüm kelimesini bile akla getirmekten çekiniyor? Yahu nerden açtin bu konuyu, söyleyecek baska bir söz bulamadin mi diye azar isittigimiz bile oluyor ya, aynen bunun gibi...

Hâlbuki Peygamber Efendimiz (asm) “lezzetleri tahrip edip acilastiran ölümü sik sik zikrediniz” diye buyurmaktadir. Yine Kur’ân’da “sen de öleceksin onlar da ölecek” mealinde çok sayida âyet vardir.

O hâlde Kur’ân’a ve Peygamberimize itaat ederek ölüm hakikati üzerinde biraz durmak gereklidir. Hastaliklar hatta Azrail melegi birer perdedir aslinda, zira ölüm olayini bizzat Cenâb-i Allah gerçeklestirir. Benim kardesim iki yasinda iken çok yüksekten düstü ama ölmedi. Zira vadesi dolmamisti ve yiyecek rizki daha tükenmemisti.

Bazen köprüden atliyorlar, normalde parçalanmasi gerekirken bakiyorsun sag çikmis. Demek ki Allah, ölümü onlar için henüz yaratmadi. Yaratildigi an ise hiçbir insan ecelinden kaçamaz. Hindistan’a hatta Çin’e gitse bile…

Aslinda ölüm aynen hayat verilmesi gibi mahlûktur, yani yaratilmistir. Bu su demektir; ölüm olayi siradan bir olay degildir. Insan için çok büyük bir dönüm noktasidir. Imtihan için dünyaya gönderilen insan, süresi dolunca gerçek âleme geçmektedir. Fakat bu geçis siradan ve kolaylikla olmamaktadir. Gözünün önünden birçok perde kalkmakta yasadigimiz maddî âlemin disina gerçek âleme bir dönüs yasamaktayiz.

Gerçek âlemi, ölümün küçük kardesi olan uykuda rüya görürken kismen de olsa fark edebiliyoruz. Burada zaman ve mesafe kavrami bambaska. Bir anda bir aylik isi yapabildiginiz gibi çok uzun mesafeleri asip geçmeniz mümkündür. Iste az da olsa kapisini araladigimiz rüya ile gerçek hayatimiz olan “sonsuzluk âlemini” bir parça fark edebiliyoruz. Elbette aklimizin erisemedigi duygularimizin anlamaya yeterli olamadigi bu âlemi burada anlatmak çok yer kaplayacaktir. Lâkin Kur’ân ve Kur’ân tefsirlerinden yararlanarak akla kapi açmayi simdilik yeterli görüyorum.

Evet, ölüm, Bediüzzaman’in dedigi gibi fani olan dünya âleminden baki olan ahiret yurduna geçmek için bir terhis tezkeresidir. Hani askerde iken görevimiz bitince verilen terhis emri var ya, onun gibi vazifeden bir paydos, asil yurdumuza dönmek için bir bilettir.

Dünya hayati, Cenâb-i Allah’in varlik ve birligini idrak etmek üzere çesitli sekillerde perdelenmistir. Eger perdeler açilsa ve niyet ettigimiz iyiliklerin gerçek âlemde nasil meyveler verdigini ve isledigimiz günahlarin nasil sonuçlar dogurdugunu görebilsek bambaska bir insan olup çikiveririz. Lâkin burasi imtihan yeridir. Cennet ve cehennemden canli yayin yapmaya izin ve yetki yoktur. Bu izin ve yetki Allah’in Peygamberlerine ve veli kullarina verdigi mu'cize ve keramet adini verdigimiz haller ile bazen olur. Bunlar dahi teklif sirrina aykiri olmamak sarti ile belli ölçüler içinde perdelenmistir.

Evet, ölümü biraz dikkatli düsününce onun çok kötü bir sey olmadigini hepimiz anlariz. Simdi söyle farz edin; dedelerinizin dedesi o hastalikli halleri ile bugün yani basinizda olsa onun baskasina muhtaç hali ne kadar üzücü olurdu. Hayat azap içinde azap olmaz miydi? Fakat mevti veren Allah, onlarin bu perisan hallere düsmesine mani olmakta, rahmeti ile bizlere yardim elini uzatmaktadir. Çok agir hastasi olanlar bu örnegi daha iyi anlayacaktir.

Ölüm üzerinde ne kadar durulsa azdir. Buna mürekkep de yetmez gazete kâgidi da. O halde ölüm gerçeginin toplum hayatina kazandirdigi bir-iki katkidan bahsedip mevzuya nihayet verelim.

Evet, ölümü düsünen ondan ibret alan bir insan baskasinin malina göz koyar mi? Ölüm gerçegini bilen bir insan baskasinin ardindan onu çekistirip durur mu? Iste topluma güzel ahlâki yerlestirmek isteyenlere ciddî bir nasihat.

Ölümcül hastaliklara yakalanan insanlar basta olmak üzere yaslilar çok daha akli basinda hareket edip topluma faydali bir insan haline gelirler. O halde Çinliler gibi devekusuna benzemekten vazgeçip akilli bir insan gibi ölümü konusmaliyiz ve ondan ibret almaliyiz, vesselam…

 Vehbi Kara

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.