• BIST 100

    11007,37%0,81
  • DOLAR

    42,52% 0,07
  • EURO

    49,55% -0,06
  • GRAM ALTIN

    5743,85% -0,15
  • Ç. ALTIN

    9322,75% 0,27

DR. VEHBI KARA


CHP Ilkeleri ve Alti Okun Asli Nedir?


Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) sembolü olan 6 ok ve ilkeler 5 Subat 1937 yilinda Anayasaya girmistir. Nedense hiç kimse “bir partinin sembolü olan bu ilkeler neden bütün ülke için baglayiciligi olan anayasaya girer?” diye bir soru sormamaktadir. 

Bu absürt durumu düzeltebilmek adina CHP ilkeleri adi verilen ve “6 ok” ile sembolize edilen bu degerlerin ne ifade ettigini izah etmeye çalisalim. Zira bu ilkeler, 1982 Anayasasinin degismez ve degistirilmesi teklif dahi edilemez maddelerinden sayilmaktadir. 

Makalemizde bu ilke ve degerlerin kelime anlamlarindan çok nasil uygulandigi üzerinde duracagiz. Çünkü neredeyse tam 180 derece ters manasi ile halkimiza dayatilmistir. Umulur ki bu sayede bazi gizli gerçekler açiga çikmis olur.

1.      Cumhuriyetçilik:

Bu ilke, içi en fazla bosaltilmis ve anlami degistirilmis maddedir. Zira CHP’nin tek partili iktidarinda sirasi ile Ikinci Firka, Türkiye Komünist Partisi, Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi ve hatta Cumhurbaskaninin kiz kardesi Makbule Hanim’in kuruculari arasinda yer alan Serbest Firka; kapatilmistir. Demokrasinin olmazsa olmazi olan çok partili sistem, çesitli bahanelerle ortadan kaldirilmistir. Osmanli döneminde dahi Ittihat ve Terakki Partisinden tutun Ahrarlar adi verilen onlarca parti bulunuyor iken; CHP’nin iktidar oldugu dönemde bunlardan hiçbir eser kalmamis çok partili dönem uzun süre yok edilmistir. Muhalif parti yöneticilerinin bir çogu ya asilarak ya da suikastlarla öldürülmüstür. Kalanlar ise yurt disina kaçarak hayatlarini kurtarmaya çalismislardir. Söz dinleyen çok az siyasetçinin ise hayatlari bagislanmis ve fikirlerini beyan etmeden kenarda oturmasi ögütlenmistir.

2.      Laiklik:

Din ve devlet islerinin ayrilmasi prensibi olan laiklik; resmi tanimi yapilmadigi için halk üzerinde agir dini baskilarin yapilmasina yol açmistir. Bu suretle 1000 yildir gururla Islam’in bayraktarligini yapmis bu millet; asagilanarak, ezilmistir. Öncelikle “Halifelik kurumu” ortadan kaldirilarak Islam alemi bassiz birakilmis ve Batili devletlerin özellikle de Ingiltere’nin arzusu yerine getirilmistir. Istanbul’un sembolü olan Ayasofya yaklasik 500 yil sonra vakfiyesindeki kesin hükümlere ragmen camilikten çikarilmistir. Ezan orijinal seklinden çikarilmis, medrese ve tekkeler kapatilmis, harf devrimi yapilarak Islam eserleri okunamaz hale getirilmistir. Din ve devlet isleri ayrilmamis bilakis dini bütün müesseseler ya kapatilmis ya da kontrol altina alinmistir. 

3.      Devletçilik:

Bazi CHP’li siyasetçiler devletçilik yerine karma ekonomik modeli savunsa bile bu konuda Sovyetler Birligindeki Bolseviklerden farkli bir durum söz konusu degildir. Komünist devrimlerinden ilham alinmis özel sektör neredeyse ortadan kaldirilmistir. Istisna olarak ayakta kalan özel sektör genellikle azinlik sayilan gayrimüslimlere ve dönmelere birakilmistir. Milli uçak yapan fabrikalar dahi kapatilmis sahipleri bazen içinde yangin çikarilarak veya çesitli baskilarla ortadan kaldirilmistir. Izmir Iktisat Kongresinde özel tesebbüse müsaade edilecegi söylenerek Celal Bayar araciligi ile bir müddet karma ekonomi modeli uygulanmis olsa da daha sonra buna dahi müsaade edilmemistir. Tek partili dönemde, özellikle ithal sapka ve içki getiren gayrimüslimlere kismen bazi haklar taninmis ise de bu besleme isadamlari disinda özel sektör tamamen bogdurulmustur. 1929 Ekonomik krizi bu nedenle çok agir geçmistir. Denizcilik dahi özel sektörden alinarak devlet kurumuna baglanmis “Yagma Hasan’in Böregi” usulü ile parti yandaslarinin arpaligi haline getirilmistir.

4.      Halkçilik:

CHP’nin tek partili iktidarinda halk fakirlesmis elde avuçta ne varsa elinden alinmistir. Sehre gelen köylüler kovulmus ve çesitli sekilde asagilanmaya yüz tutulmustur. Halka tepeden bakan CHP yöneticileri icabinda hem Vali hem sehrin parti baskani hatta belediye baskani olabilmistir. Böyle biri olan Nevzat Tandogan’in Osman Yüksel Serdengeçtiye “Ulan öküz Anadolu’lu” diyerek hakaret etmesi unutulmamistir. Bu arada Bati medeniyeti kutsanmis  halkin basina zorla sapka giydirilerek 1000 yillik gelenek ve görenekleri asagilanmistir. Sapka yasagina uymayan ve dinlemeyenler; sehir meydanlarinda asilmistir. Iskilipli Atif Efendi, kitabi yüzünden idam edilmis ibret olsun diye bir kadini, Erzurumlu Söhret Anayi dahi asmislardir. Maksat; devlet otoritesine karsi gelen kim olursa olsun hatta halkimizin çok deger verdigi anne bile olsa ayrimcilik yapilmayacagi gösterilmistir.

5.      Milliyetçilik:

Bu ilke ile tam bir irkçilik ve unsuriyetçilik olarak uygulanmis ve halkimiza dayatilmistir. Islamiyet milliyeti söz konusu olmamistir. Zaten günümüzde yasanan birçok sorunun temelinde bu irkçi fasist tutum yer almaktadir. Öyle ki; kafatasçilik almis basini gitmis “brakisefal kafa mi yoksa dolikosefal kafa mi Türktür?” denilerek dünyaya ibret dersi verilmistir. Hatta Mimar Sinan’in mezari açilmis kafatasi ölçülerek kafatasçi irkçiligin gelmis oldugu nokta, cümle aleme ilan edilmistir. Isin kötüsü hala Mimar Sinan’in kafatasi kayiptir. Büyük sahsiyetlere karsi yapilan bu ve benzeri çirkin tutum hala devam etmekte; Islam kahramani bütün sahsiyetler küçümsenerek asagilanmaktadir. Dünyanin gelmis geçmis en büyük denizcisi olan ve vatani için kralligi birakip Osmanli’ya kaptan-i derya olan Hizir Hayrettin Pasa’ya bile “korsan” yakistirmasi yapilabilmistir. Bu arada Araplara düsmanlik had safhaya çikmis Islam’i ögrendigimiz Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (asm) kavmine her türlü hakaret yapilmistir. Buna karsi Avrupalilara karsi asiri hayranlik uyandirilarak paradoksal bir biçimde milliyetçiligin içi bosaltilarak ayaklar altina alinmasi saglanmistir.

6.      Inkilapçilik:

Inkilap; “islahat” manasinda degil de “devrim” anlaminda kullanilmis kadim medeniyetimizden Osmanli’ya ve oradan da günümüze kadar ulasmis birçok degerimiz yok edilmistir. Tasavvuf musikisinden tutun sanat eserlerine kadar medeniyetimizin önemli eserleri yasaklanmistir. Bu yasaklamalar çogunlukla yok edilme sürecine kadar devam etmistir. Medrese ve tekkeler kapatilmis halk cahil birakilmistir. Harf devrimi ile bütün kitapliklar ve eserler anlasilmaz hale getirilmistir. Meclis kürsüsünde “Ihtimaldir ki bazi kelleler kesilecektir” mesaji ile bütün yandaslara devrimci bir kimlik verilmeye çalisilmistir. Her 8-10 yilda bir yasadigimiz “Kesintisiz Darbe Süreci” iste bu ilkenin hayata geçirilmesi ile olmaktadir.

Yillardir CHP’nin 6 okunun sembolize edildigi bu ilkelerin neler oldugunu ve nasil uygulandigini izah etmeye çalistim. Konunun detaylari uzundur lakin herkes dile getirmekten korkmaktadir. Zira dedelerinin, babalarinin baslarina gelen zulüm ve iskenceler kendi baslarina gelir diye endise etmektedirler. 

Biz israrla Osmanli Devletinden miras kalmis kurucu degerlerimizi ve bu noktaya nasil geldigimizi anlatmak zorundayiz. Aksi takdirde resmi tarihin dayattigi sahtekarliklar ve gerçeklere aykiri söylemler ahlaksizca sürüp gidecektir. Bu hususla ilgili olarak kurucu degerlerimizden birisi olan anayasamizin tarihi serüvenini yazarak yazimiza son verelim.

Osmanli Devleti’nin ilk ve son anayasasi Ikinci Abdülhamid tarafindan 23 Aralik 1876'da ilan edilmis, 1878'de askiya alinmis, 24 Temmuz 1908 hürriyet hareketleri sonucunda yeniden yürürlüge girmistir. Bu anayasa Cumhuriyet döneminde de kismen yürürlükte kalmis ve nihayet 20 Nisan 1924 tarihinde kaldirilmistir.

Osmanli Devleti'nde anayasa ve parlamenter düzen talepleri Fransa'daki 1789 ve 1848 Devrimi'nden itibaren duyulmaya baslandi ve özellikle Namik Kemal'in basini çektigi Genç Osmanlilar hareketi tarafindan dile getirildi. Iki aylik yogun ve sert tartisma savasi sonunda, tasari, padisahin benimsemesiyle kanunlasmis ve 23 Aralik 1876 günü ilan edilerek yürürlüge girmistir.

119 maddeden olusan anayasanin ilk bes maddesi, padisahin haklarini sayan ve tanimlayan maddelerdi. Osmanli hükümdarligi, halifeligi de koruyarak Osmanli hanedaninin en yasli üyesine ait olacakti. Padisahin kisiligi dokunulmazdi ve yaptiklarindan kimseye karsi sorumlu degildi. Vükelanin (bakanlarin) atanmasi ve azledilmesi, para bastirilmasi, hutbelerde adinin söylenilmesi, yabanci devletlerle antlasma imzalanmasi, savas ve baris ilani, seriat hükümlerinin uygulanmasinin gözetilmesi, yasalar geregince verilmis cezalarin hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplamak ya da dagitmak ve temsilci seçimi için gerekli hazirliklari yapmak padisahin haklarindandi.

Balkanlarda baslayan ve her yere yayilan hürriyet talepleri üzerine II. Abdülhamit, 24 Temmuz 1908'de yayimladigi bir tebligle 1876 Anayasasi'ni yeniden yürürlüge soktu. Bu tarih yani 24 Temmuz hem Osmanli’da hem de Türkiye Cumhuriyetinde Hürriyetin Ilani adiyla, 1930'lu yillara dek resmi bayram olarak kutlandi. Bu bayram “hürriyet” ifadesi geçtigi ve tehlikeli olarak addedildigi için CHP’nin Tek Parti Iktidari döneminde kaldirilmistir. 

Fakat ne ilginçtir ki; ezan Türkçelestirilirken de “Hayyalel Felah” cümlesine dokunulmamis “kurtulus” anlamina gelen bu kelimeden de baskici ve totaliter iktidar endise ederek bu kismini Türkçelestirmekten korkmustur. Sadece bu noktadan hareketle kolayca anlasilabilir ki; bize özgürlük diye yutturulan yönetimin hürriyetle hiçbir alakasi yoktur.

1913'te Ittihat ve Terakki yönetiminin kurulmasindan sonra Kanûn-i Esâsî'de 1914 yilinda iki, 1916'da üç ve 1918'de bir kez olmak üzere toplam 6 kez degisiklik yapilmistir. Degisikliklerin çogu hükümet karariyla seçimlerin yenilenmesi ve ertelenmesine ve Meclisin feshi usulüne iliskin olmustur.

Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi'nin 20 Ocak 1921'de kabul ettigi Teskilat-i Esasiye Kanunu, Kanûn-i Esâsî'nin devami olmus 1924 anayasasinin yürürlüge girme tarihi olan 20 Nisan 1924'e kadar yürürlügünü devam ettirmistir.

29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilani, 1876 Kanûn-i Esâsî'nin maddeleri üzerinde yapilan degisikliklerle gerçeklestirilmistir. Yani yeni bir sey konulmamisti. Bu anayasa yani 1924 Anayasasi da tek parti döneminde önemli degisiklere ugramistir. Bunlar genellikle dini konular olup oldukça demokratik olan maddeler; yerlerini devletçi ve CHP ideolojisi olan maddelere birakmistir. 

Ilk önce 1928 yilinda "Devletin dini Islam’dir." ibaresi çikarilmistir. Bu degisiklik devlet yöneticilerinin dine olan bakisini açik bir sekilde göstermektedir.

10 Nisan 1928 tarihinde yapilan degisiklikte ayrica milletvekillerinin yeminlerindeki “vallahi” kelimesi; “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle degistirilmistir. Yine Meclisin görevleri arasinda yer alan “ahkam-i ser’iye’nin tenfizi” (dinsel hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü de anayasadan çikartilmistir. Anayasada yapilan bu degisiklikler kanunlarda da kendisini göstermis dini olan bütün maddeler ayiklanarak temizlenmistir. Burada islahat degil tamamen ortadan kaldirma islemi göze batmaktadir.

Bu kadar degisiklik tek parti yöneticilerinin hizini kesmemis  5 subat 1937’de aslinda Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçilik, devletçilik, laiklik ve inkilâpçilik” Anayasanin 2. maddesine dahil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmistir. Simdi kirmizi çizgiler ve degistirilmesi talep dahi edilemeyen maddelerin asli bunlardir.

10 Ocak 1945’de ve 24 Aralik 1952’de yapilan degisikliklerle Anayasa’nin dili üzerinde degisikliklere gidilerek o tarihlerde moda olan uydurukça kelimelere yer verilmistir. Yapilan önemli degisikliklere ragmen Türkiye Cumhuriyeti’nin en uzun süre yürürlükte kalan Anayasasi niteligindeki 1924 Anayasasi, 27 Mayis 1960 yilindaki fasist albaylar devrimine kadar yürürlükte kalmis ve bu hareketle birlikte yürürlükten kalkmistir. 

1960 darbesi, orduda büyük bir kiyima neden olmus karsi devrim korkusu ile yüzlerce general ve binlerce subay ordudan atilmistir. Buna ragmen yine devrim talepleri eksik olmamis bu sefer komünist devrim yapmak isteyen 9 Mart 1972 ihtilalcileri, Genel Kurmay Baskani ve bazi ihanet eden generaller yüzünden yapilamamisti. 

12 Mart 1972’de muhtira ile isbasina gelen hükümet; bu anayasayi lüks bulmus ve teröristlerden Deniz Gezmis gibi anarsistleri idam edecek degisikliklere gitmistir. 

1961 Anayasasi, üniversitelerde ileri sürüldügünün aksine olarak 1924 anayasasindan çok daha kötü ilkelerle doludur. Zira halkin kendi kendini yönetmesini önlemek için meydana getirdigi vesayet kurumlari ile Seytanin dahi aklina gelmeyen baskici yöntemler ortaya konulmustur.

Anayasa ile eli kolu baglanan hükümetler, gerekli kanunlari çikarmada ve terör olaylari gibi basit kanunlarda dahi yetkisiz kilindigindan veya bahse konu vesayet kurumlarinin engellemesi ile karsilasmis; ülkemiz yönetilemez duruma getirilmistir. 

Zaten Cuntacilarin da yaptigi anayasalarin temel özelligi budur. 1982 Anayasasinda da vesayetçi kurumlar halkin kendi kendisini yönetmesine engel olmak için akla gelen her türlü maddeyi anayasaya koyarak kendisini göstermistir. Hatta anayasadaki geçici maddelerin bulundugu “Konsey maddeleri” Türkiye Cumhuriyetinin hukuk konusundaki utanç maddeleri olarak tarihte yerini almistir.

1961anayasanin getirdigi kaos ortamindan istifade eden darbeci generaller 12 Eylül1980 yilinda tekrar bir darbe yapmislardir. Bu sefer albaylar degil generaller devreye girmis hiçbir suçlari olmadigi halde dindar insanlara dahi iskence yapmaktan çekinmemistir. 

Halen yürürlükte olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasi, 1982 Anayasasi olarak da bilinen anayasa olup 18 Ekim1982 tarihinde kabul edilerek yürürlüge girmistir. Anayasanin ilk dört maddesinin degistirilmesi ve degistirilmesini önermek kesinlikle yasaktir. 

Hasa! Allah’in emriymis gibi zorla dayatilan bu maddeleri simdi hürriyetten ve özgürlükten nefret eden kisi ve kuruluslar sonuna kadar sahip çikilmaktadir. Bunu direten parti ve kuruluslari iyi tanimak için tekrar tekrar bu tarihi gerçekleri anlatmak lüzumu vardir. Bu nedenle yazinin uzunlugundan dolayi kusuruma bakilmamasini dilerim…

Elbette bu fütursuz ve pervasiz düsünce “ihtimaldir ki bazi kelleler kesilecektir” sözünden güç almakta Ittihatçilar ile baslayan ve günümüze kadar gelen baskici ve diktaci anlayis 15 Temmuz 2016’ya kadar etkisini sürdürmüstür. Fakat halkimiz gögsü ile darbecilerin tanlarini durdurmus ve askeri darbelere bir son vermistir.

Fasist ve dine düsman insanlara zaman ayirip ikna etmek yerine halka giderek özgürlükçü, din ve vicdan hürriyetlerine saygili bir anayasa yapmak daha dogru bir yöntem olarak karsimiza çikmaktadir. Zira bu darbeci, fasist ve baskici anlayisa iyi niyetle uzlasma ile gidildiginde simarmakta ve dönüp gelerek disinin kirasini da istemektedir. Laf anlamayan bu vahsi ve çagdisi kalmis insanlari çok fazla muhatap almak dogru degildir, vesselam…

 

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.