Ramazan, Kur'ân-i Hakîmin bize gönderildigi ay olmasi sebebiyle çok kiymetlidir. Yaraticimizi ve O’nun bu Semavi Kitaptaki Saadet Prensiplerini idrak etmekte bizlere çok yüksek bir firsat sunar...
Sümer Tabletlerini anlatan profesörler televizyonda çok heyecanlaniyorlar. Eski bir kavmin tabletlere cizistirdikleri dillerine ait harflerin asirlar sonrasi anlasilmasi, o devre ait medeniyetle ilgili bazi veriler bulunmasi ilim dünyasini hakli bir heyecana sokuyor. 14-15 asir önce Kâinatin, her seyin, biz insanlarin Yaraticisi, Yüksek Merhamet, Sefkat, Ilim ve Kudret sahibi Allah’imizin en son dine ait iki cihan saadetimizin anlatildigi kitabinin biz insanlarin diliyle bize gönderilmesi bizleri çok daha fazla heyecanlandirmali. Yeni bir sevk, cosku ve merakla bu önemli Mesajlari içinde bulunduran Kitabimiza dikkatimizi vermeli, okumali, anlamaya çalismali, yüksek bir lezzet almaliyiz.
Kur'ân-i Kerim, madem bu ayda gönderilmis. Nefsin O’nun yaninda basit kalan ihtiyaçlarini ve siradan hallerimizi geçici olarak terk edip, günün bir kisminda O kitaba hürmet anlaminda meleklerin vaziyetine benzemek ne kadar yüksek bir hal olur. Bu surette o Kur'ân'i yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek ve O’nu güya 14 asir önce geldigi anda dinlemek; o hitabi Peygamberimiz ASM’dan isitiyor gibi dinlemek; belki Hazret-i Cebrail'den, belki aracisiz Ezelî ve Ebedi Rabbimizden dinliyor gibi bir kutsal hâle girmek kadar ulvi bir durumdur...Bu durum adeta O Kitaba, O Hitaba tercümanlik edip baskasina dinlettirmek ve Kur'ân'in gönderilisinin yüksek faydasini bir derece görmek ve göstermektir.
Evet, Ramazan-i Serifte âlem-i Islâm adeta bir büyük mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfizlar, o büyük mescidin köselerinde o Kur'ân'i, o semâvî Hitabi arzlilara isittiriyorlar. Her Ramazan, “Ramazan ayi, kendisinde Kur'ân'in indirildigi aydir." (Bakara, 2:185) âyetini, nuranî, parlak bir tarzda gösteriyor; Ramazanin, Kur'ân ayi oldugunu ispat ediyor. O büyük mescitteki cemaatin bazilari, husû, lezzet ile o hâfizlari dinlerler. Digerleri kendi okuyarak bu anma ayina, bayramina katilirlar. Söyle bir vaziyetteki bir kutsi bir mescidde, nefsin iyi kötü bütün heveslerine uyup, yemek içmekle o nuranî vaziyetden çikmak ne kadar çirkinse ve o mesciddeki cemaatin mânevî nefretine ne kadar hedef ise; öyle de, Ramazan-i Serifte oruç tutanlara muhalefet edenler, bu kutsi Kur’an Bayramina saygi duyamayanlar da o derece umum Islâm âleminin mânevi olarak üzülmesine, gücenmesine, kirilmasina sebep olmaz mi?
Ramazan'in orucu, dünyada âhiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen biz insanlarin kazancina bakmasi adeta Büyük Bir Panayir gibi kârlar saglamasi da çok önemlidir. Ramazan-i Serifte a'mâllerimizin sevabi, bire bindir. Kur'ân-i Hakîmin, her bir harfinin on sevabi var; on hasene sayilir, on Cennet Meyvesi, mükâfati kazandirir. (Tirmizî, Fezâilü'l-Kur'ân, 16.) Ramazan-i Serifte her bir harfin on degil, bin; ve Âyetü'l-Kürsî gibi âyetlerin herbir harfi binler; ve Ramazan-i Serifin Cumalarinda daha da fazladir. (Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, 3:130) Ve Kadir Gecesinde otuz bin hasene, sevap sayilir. (Kadr Sûresi, 97:3.) Evet, her bir harfi otuz bin, ebedi meyveler veren Kur'ân-i Hakîm, öyle bir nuranî Tûba Agaci hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-i Serifte mü'minlere kazandirir. Bu kudsî, ebedî, kârli ticarete bakip Kur’animizin kiymetini anlayamayanlarin ne derece büyük bir zararda oldugunu anlamaliyiz..
Iste, Ramazan adeta bir âhiret ticareti için gayet kârli bir sergi, bir panayir, bir pazardir. Ve uhrevî gelirler için gayet bereketli bir ortamdir. Ve amellerimizin gelisip, tohumlar gibi bire bin vermesi için, bahardaki Nisan Yagmuru gibidir. Rahman ve Rahim olan, Sefkatli Rabbimizin Terbiyeciliginin Ulvî Yüksek Saltanatina karsi; müminlerin yüksek bir kullukla adeta resmigeçit yapmasina en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle oldugundan, yemek içmek gibi nefsin gafletle, canlilikla ilgili ihtiyaçlarina ve nefsin basit siradan arzularina, heveslerine, hosa giden lezzetli seylere müptela olmasina kapilmamak için, insanlar oruçla vazifenmis. Güya geçici olarak insanliktan çikip melek vaziyetinde âhiret ticaretine girdigi için, dünyevî ihtiyaçlarini geçici olarak birakmakla, uhrevî bir adam ve cisimlesmis bir ruh haline bürünerek, oruç ile Samediyete, her seyin Allah’a muhtaç olmasi, O’nun hiçbir seye muhtaç olmamasi manasina bir çesit ayna olmaktir. Evet, Ramazan-i Serif, bu fâni dünyada, fâni ömür içinde ve kisa bir hayatta, bâki, ebedi bir ömür ve uzun bir hayat kazandirir. Bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür meyvelerini kazandirabilir. Leyle-i Kadir ise, Kur'ân Ayetiyle, bin aydan daha hayirli oldugu, bu sirra kesin bir delildir.
Nasil ki padisahlar, saltanati esnasinda belki her senede, ya cülûs-u hümayun diye, büyük saltanatina uygun olarak bazi günleri bayram yapar. Halkina, o günde umumî kanunlar dairesinde degil, belki huzuruna aracisiz davet ederek, olaganüstü bir tarzda deger vererek ve dogrudan sadik milletini özel ilgisine mazhar eder, özel büyük ikramlarda bulunur. Iste, Ezel ve Ebed Sultani olan on sekiz bin âlemin Padisah-i Zülcelâli, bütün ülkesine çok yüksek bir fermani, saadet prensipleri kitabi olan Kur'ân-i Hakîmi, Ramazan-i Serifte inzal eylemis. Elbette o Ramazan, ilahî bir bayram ve Rabbânî bir Panayir, Sergi olmasi, hikmetin, maslahatin, faydaliligin ta kendisidir. Rabbimiz bütün insanlara bu harika ticarete, bu büyük bayrama katilmayi, iki cihan saadeti kazanmayi nasip etsin.
