“Bak postaci geliyor / Selam veriyor / Herkes ona bakiyor / Merak ediyor.” Eskiden bu sarkiyi dinler mutlu olurduk. Postaci amca, sokagin basinda göründü mü bir sevinç kaplardi içimizi. Hasret kokan, sila kokan bembeyaz mektuplar getirirdi bize. Sevgi, umut, özlem tasirdi hepimize. Üniformali olurdu ve basinda sapka bulunurdu. Biz çocuklar onu biraz da polislere benzetirdik. Zira resmî kiyafetleri birbirine benzerdi polis ile postaci amcalarin. Uzun zaman oldu onu görmeyeli. Ama görmesek de o bizim çocuklugumuzun sevgili ‘postaci amcasi’ olarak daha uzun süre yasayacak hatiralarimizda.
Simdi devir kargo, dönem kargocular dönemi. Öyleyse sarkimizi bugüne uyarlayalim ki, gelecegin çocuklari da kargocu abilerimizi sayemizde muhabbetle ansinlar: “Bak kargocu geliyor / Hizli yürüyor / Kimse ona bakmiyor / Merak etmiyor.” Gerçekten kimse merak etmiyor mu acaba, kargolarda tasinanlari? Dogrusu da bu degil mi zaten? Insan baskasinin esyasini niçin merak etsin ki? En fazla kendisine gelen paketlerin içini merak eder. Zira bu paketler de deger tasir, kiymet tasir, hadi bir sirketin sloganiyla söyleyelim: ‘Önem tasir!’
Eskiden postacilar tek olurdu. O amcalar sadece sizin sokaginiza, mahallenize bakmaz, koca sehri “Ya Allah! Bismillah!” deyip dolasirdi. Iflahlari kopardi garibanlarin. Sirtlarinda kocaman bir çanta. Tebrikler, telgraflar ve en çok da mektuplar. Sari, pembe zarflar da olurdu ama en çok beyaz renkli zarflar. Ve içlerinde kim bilir kime yazilmis ve kimin tarafindan gönderilmis gizemli mektuplar!
Kargocularin gelisi mazimizin rüyalarini süsleyen postacilarin gelisi gibi mütevazi degil. Biraz tantanali, biraz sasaali oluyor. Postacilar elimize mektubu tutustururken tebessüm eder, sonra ayrilir baska eve yönelirdi. Simdi kargocumuz önce apartmanin dis ziline basiyor, siz içerden bir kosu kapi açma kutusuna kosuyor dügmeye basiyorsunuz. Sonra aheste aheste, yasi biraz ilerlemisse oflaya puflaya merdivenleri çikiyor çikiyor kargocu. Kolay degil tam dört kat. Üstelik asansör yok. Geldikten sonra kapida biraz bekliyor, biraz nefes aliyor. Sonra tekrar zile basiyor. Ve dairenin kapisi ihtisamla açiliyor ona, paketleri teslim ediyor, dönüp gidiyor. Siz elinizde paketlerle içeriye giriyorsunuz.
Tabii bu anlattigim, hadisenin bilinen ve kolay sanilani. Acaba asli böyle mi? Bunun tarafimdan yasanmis olani var ki biraz daha renkli, alengirli ve heyecanli. Diyeceksiniz ki, “Ya bunun da heyecani mi olurmus? Alt tarafi bir kargo teslimi…” Görünüste öyle de ama hakikatte bakalim bu kadar kolay mi? Genelde gece geç saatlere kadar çalistigim için sabah saatlerinde biraz uyurum. Bizimkiler evde ise mesele yok. Uykumu rahat uyurum. Ama degillerse iste o zaman durum fena. Niçin kötü diyeceksiniz? O zaman bugün basima gelenleri anlatayim da dinleyin, bakalim bana hak verecek misiniz, siz de eski postacilari mi arayacaksaniz, yoksa derin bir daüssila hissi içinde “Artik o günler geçti, simdi kargo devri mi?” diyeceksiniz.
Efendim bugün sabah saatlerinde misil misil uyurken zil çaldi. Iki üç defa üst üste çalinca anladim, evde benden baska kimse yok. Var ama öbürü Lokum. O istifini bozmaz, “Ben kedi hâlimle kargocuya kapiyi nasil açarim babacigim?” diye itiraz eder. Çocuk hakli. Görev bana düsüyor. Yatakta hemen kalkar kapiya gelir önce otomatik dügmesine basarim, ne de olsa dört kat var. Kargocumuz çikana kadar ben de hazirligimi yaparim. Tabii kapi kilidinin açilmasi gerekiyor önce. Sonra koronavirüs devrini yasiyoruz malum, maskemi takarim. Yetmedi kimligimi hazir ederim. Çünkü kargocular emanetlerini teslim ederken defterlerine T.C. numaramizi da kaydediyorlar. Onun için kimligimizi de hazir etmemiz lazim ki, istenildiginde yazabilelim.
Çocukken ezberim fena degildi. Küçük sureleri, siirleri ezbere bilirdim. O zaman telefonlar yaygin degildi. Postaneye gider bir telefon için saatlerce beklerdik. Simdi masallah ev telefonlari da artik kapatiliyor, herkesin cebinde cep telefonu. Çocuklarin bile. Gerçi uzmanlar bunu dogru bulmuyor, çocuklarin cep telefonlariyla fazla hasir nesir olmasini saglik bakimindan zararli görüyorlar, ama dinleyen kim? Neyse pedagojik yorum yapmayi birakayim da hikâyeme döneyim. Kargocumuz evin ziline ikinci kez basinca kapiyi hemen açtim. Ama biraz ihtiyatli. Zira bazi kargocular maskeye pek itibar etmiyor. Aslinda yanlis. Bilhassa onlar etmeli. Zira her gün onlarca eve, isyerine gidiyorlar. Acaba kapi önünde de olsa karsilastiklari kisi korona virüsü tasiyor olamaz mi? Bazilari agzini burnunu kapatiyor. Eyvallah, dogrusu da bu. Kimisi de ne yazik ki birçok kisinin yaptigi gibi agzini kapatiyor ama burun açikta. Kapiyi temkinli açiyorum…
Getirdikleri paketi teslim etmeden önce kayit defterine isim imza ve bahsettigim gibi numarayi yazmak lazim. Isim ve imza kolay, ya numara? Dedim ya, ezberimde degil. Hafizamdaki tek numara cep telefonum. Baska numaram yok! Dolayisiyla kimligime bakarak onu da yaziyorum. Demek ki gözlügümü takmadan yazmisim ki fazla numaralari da eklemisim. Görevli kargocu, bakip kontrol etti, sonra da “Bu numaralar fazla.” dedi. Eh ne yapalim. Kimligimi kendisine uzattim, aldi, karsilastirdi, fazla numaralari sildi. Paketi verdi. Eh yine de sükür, ucuz atlattik diyecegim. Paketi aldim. Hemen açilmamali, biraz dinlendirmek gerek. Zira üstünde, altinda virüs olabilir. Odaya bir kenara biraktim. Tam elimi yikayip biraz daha uyuyayim diye düsünürken zil bir daha çalmaz mi? Ah ah yine mi? Gerçi getirdikleri paketlere çok seviniyorum. Zira bunlar genelde dergi ve kitap. Ev ahalisi, daha ziyade ayakkabi, çanta, elbise vs. aliyor. Ben kirtasiye malzemeleri hariç bugüne kadar internetten siparis vermedim sükürler olsun.
Ikinci zil ve ikinci kargocumuz… Tam o anda bizim “Inci” pencereyi tiklatmaz mi? “Inci de kim ve niçin kapidan degil de pencereden geliyor?” diyeceksiniz. Haklisiniz. Efendim o da bizim martimiz. Her gün pencereye gelir, cami tiklar, nevalesini alir ve çekip gider. Ama Inci, simdi sirasi mi? Bekle biraz!.. Neyse ikinci kargocumuz da merdivenleri yavas yavas çikti, kapiya geldi. Ihtimamla ve dikkatle kapiyi bir daha açtim, sonra kimligimi uzattim. Neme lazim yine yanlis yazmayayim. Sonra imzami atip paketi aldim.
Bu sefer rahat uyuyabilirdim artik! Ya üçüncü kargocu gelirse… Gelmedi. Gelse sasirmazdim. Bu arada Inci’nin ekmegini unutmamaliyim. Mutfaga gittim, ekmegi getirdim, pencereyi açtim. Pencere kenarinda beni sadakatle bekleyen güzel Inci’nin önüne dogradim. Selamlastik, ayaküstü biraz muhabbet ettik. Sonra onu nevalesiyle bas basa biraktim, pencereyi yeniden kapattim.
Koronavirüs hayatimizda degisiklikler yapti. Alisverislerimizde, insanlarla iliskilerimizde, disari çikmalarimizda… Kargocular artik yeni postacilarimiz… Hizmetleri büyük, onlara sükran borcumuz var. Normal günler geldiginde en büyük istegim hiç olmazsa bir limonata ikram etmek… Sag olun kargocu dostlar, var olun, emeginize, alin terinize saglik!.. Sizler bizim dis dünya ile aramizda olan tek irtibat köprümüzsünüz. Bize hep gelin emi!