Günümüzde hadisi serifleri inkâr eden pek farkli insanlar vardir. Bu kisilere birkaç söz söylemek gerekiyor.
Özellikle ilahiyat kökenli hocalar ki bunlara hoca demek dogru olmaz zira Islam’i öz kaynaklarindan degil Bati düsüncesinden ögrenmektedirler. Maalesef önemli bir kismi ehli sünnet çizgisinden çikarak hadisleri inkar etmektedirler. Bu kisiler Bati felsefesi ve kültürü içinde o derece bogulmuslardir ki ehli sünnet vel cemaatin disina çikmislardir.
Bazi hadis inkârcilarinin Mutezile, Cebriye, Vahhabi ve Sia etkisi altinda kaldigi pek açiktir. Zihinlerini ehli sünnete kapatmis olmalarindan dolayi gerçekleri anlamakta zorluk çekmektedirler. Özellikle hadis ilmi konusunda çok cahil kaldiklarini rahatlikla söyleyebiliriz.
Bu insanlara hadislerle ilgili olarak birkaç düsturu söylemek icap ediyor. Bunlar söyledir:
1. Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamin gerçi her tavri her hali onun dogruluguna ve peygamberligine delildir. Fakat her tavrinin harikulade olmasi gerekmez. Çünkü Allah, O’nu beser suretinde göndermis ta ki her konuda bize rehber ve ögretmen olsun. Eger her fiili olaganüstü olsa idi biz Müslümanlara bir imam ve bir mürsit olamazdi. Hal ve tavirlari ile ders veremezdi. Iste bu nedenden dolayi sadece inatçi inkarcilara karsi peygamberligini ispat etmek için ara sira olaganüstü islere mazhar oldugunu görebiliyoruz. Iste onun bu hallerine “mucize” adi verilmektedir.
2. Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam, hem bir beserdir hem de resuldür. Allah’in elçisidir. Peygamberligi vahye dayanir. Vahiy ise iki kisimdir. Biri sadece tercümanliktir ki; ayet ve hadisi kutsi de oldugu gibi hiçbir müdahalesi yoktur. O ancak kendisine vahyedileni söyler. Digeri ise yine vahye dayanir fakat tafsilatini ve tasavvur etmesini kendisi yapar. Kendi düsüncesi, örf adet ve geleneklerde bulunan halkin seviyesine göre tarif eder. Iste bu nedenler bütün hareketleri vahye dayaniyor denilemez. Yine bazi anlasilmasi güç hakikatlari Kuran’da bulunan temsiller vasitasi ile yapar bu sayede insanlar çok zor idrak edilebilecek hakikatleri kolaylikla anlayabilir.
3. Bazi hadisler ki; inkarcilar en çok bu nedene dayanir, tek bir kisiden rivayet edilmis olmasidir. Diger kisilerin bu hadisi söylememeleri ve yazmamalari olmadigini göstermez. Örnegin bir yemekte ayni yiyecekten 200 kisi yemis ve doyarak kalkip gitmis. Bu hadiste elbette yemek ziyafetinin geçtigi yerdeki kisinin yani ev sahibinin sözü geçerlidir. Eger bunu yemek sahibi söylemis ve diger 200 kisi söylendigi zaman sessiz kalmis ise dogrulugunda süphe yoktur. Çünkü istirak ettigi bir yemekte bereket olmadigini sahabe gibi yalani asla kabul etmeyen güzide bir topluluk görse idi; derhal müdahale ederdi. Demek ki haberi vahid denilen tek kisinin söyledigi hadisleri zayif kabul etmek veya inkâr etmek büyük hatadir.
4. Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamin gelecekten bahsettigi bazi olaylar devamli tekrarlanan önemli vakialara ait olabilmektedir. Örnegin Mehdi ile alakali çesitli hadisler vardir. Bunlar vahye dayanir ve önemli tarihi sahsiyetlerle alakalidir. Dehsetli olumsuz hadiselerden dolayi ye’se düsüp karamsarliga girmemek için Islam âleminin önemli bir silsilesi olan Al-i Beyt’e (Hazreti Hasan ve Hüseyin’den sonra gelen seyyitler cemaati) sarilmayi tavsiye etmistir. Bu sayede her asirda ortaya çikan büyük asfiya ve Mehdi gibi zatlar Islam yolundan ayrilmamis müminlere rehber olmuslardir. Bütün dalalet firkalari bir bir sönüp etkisini kaybetmistir. Fakat çesitli asirlarda gelen bu zatlari tek bir sahis gibi düsünen bazi kisiler ister istemez yanilgiya düsmüslerdir. Birinin özellikleri digerinden farkli oldugu zaman inkar yoluna gitmislerdir.
Hâlbuki hadisler haktir ve aynen rivayet edildigi gibi zuhur etmistir. Bu hali ile bir mucizedir. Lakin hepsini tek bir sahista farz etmek insanlari yaniltmaktadir. Bu durumda mehdi gibi zatlari inkâr etmek degil; her hadisenin farkli yönleri ile düsünülüp ele alinmasi gereklidir.
5. Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam, kendi basina gelecegi bilmezdi. Sonradan olacak bazi hadiseleri Allah kendisine bildirirdi. Çünkü insanlarin basina gelecek kötü olaylar çoktur. Bunlari olmadan önce bilmek insana çok izdirap verir. Mesela ölüm ve ecelin vakti bilinmez. Eger bilinseydi yaklastigi vakitte inanilmaz derecede korkunç olurdu. Iste bu yüzden Allah, resulüne; gelecekte olan üzücü hadiseleri tamamen bildirmemisti. Çünkü o çok hassas ve essiz merhametli olan Resul-u Zisan (asm) ümmetine ve sahabelere karsi daima böyle kalmistir. Eger hadiseleri bütün yönleri ile bilseydi çok fazla incinmis olacakti. Bundan dolayidir ki gelecekte olan bazi olaylar kismen ve ana yönleri ile bildirilmistir.
6. Su kainatin neticesi ve en mükemmel kisisi olan Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamin bütün özellikleri siyer ve tarih kitaplarina sigmaz. Hazreti Cebrail ve Mikail iki yaver ve muhafiz suretinde Bedir savasinda yaninda yer aliyor. Miraç’da rüyet-i cemalullaha mazhar oluyor. Bunlari hangi kitap ve eser tamamiyla izah ve tasvir edebilir. Elbette eksik kalacaktir. Simdi böyle bir gerçek önümüzde dururken Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselamin insanlara örnek olmak üzere çarsida bir alisveris esnasindaki tavri ile karistirmak çok hatali olacaktir. Peygamber (asm) her konuda örnek alinmasi gerektigi için her halinin olaganüstü olmasi gerekmiyor. Bize ögretmen olmasi için bu tavirlari göstermektedir. O halde onu sade bir insan nazari ile düsünemeyiz.
Son olarak su önemli ayet ve hadisi dile getirerek hadis inkarcilarini ikaz etmek gerekiyor:
Zümer Suresi 32. Ayette “Allah adina yalan söyleyen kimseden daha zalim kim vardir” geçtigi gibi sahabeler; yalandan çok korkarlardi. Su zamandaki bedbaht bazi insanlar ile karistirmamak gerekiyor.
Resul-u Ekrem Aleyhisselatü Vesselam buyurmustur ki “Kim bile bile benim söylemedigim bir seyi söylemisim gibi uydurursa cehennemdeki yerine hazirlansin”. Iste simdi bu hadisi duyan hangi sahabe uydurma hadis çikarabilir ki. Dogruluktan asla sasmayan ve gerekirse canini ortaya koyan dünyanin en serefli ve izzetli toplumu olan sahabelere ve onlardan ders alanlara “hadis uydurmus” diye iftira atmak dehsetli bir zulümdür, günahtir.
Buhari ve Müslim gibi Kütübü Sitte sahipleri kabul ve tasdik ettikten sonra size sadece bunun anlamini düsünmek kalir. Zira bunlar gibi hadisleri nakleden raviler öylesine uzmanlasmistirlar ki sarraf gibi “ne kadar altin ne kadar bakir” diyecek kadar hadislerin cevherini tanimaktadirlar. Yüz hadis içinde bir “mevzu” görse, derhal “Bu hadis olamaz ve peygamberin sözü degildir” diyerek reddeder.
Ibn-i Cezvi gibi bazi zatlar tenkitte ileri gidip sahih hadislerin bir kismina mevzu demis ise de her mevzu denilen seyin manasi yanlistir, denilmez. Dogrusu sudur ki “bu söz hadis degildir” denilmek icap eder. Aksi takdirde Islam’a uygun bir seyi reddetmek kisiyi mesul eder, vesselam…
