• BIST 100

    11007,37%0,81
  • DOLAR

    42,52% 0,07
  • EURO

    49,55% -0,06
  • GRAM ALTIN

    5743,85% -0,15
  • Ç. ALTIN

    9322,75% 0,27

DR. VEHBI KARA


Kurtulus Dogruluktadir


Gemiyle gittigim bazi ülkelerde gördügüm en ciddi hastaliklardan bir tanesi hile ve yalanciliktir. Özellikle Iran ve Çin gibi ülkelerde yasadigim sahtekârliklarin haddi hesabi yoktur. Benim gibi bu ülkelere giden her kaptan zor duruma düsmemek ve ceza ödememek için akla hayale gelmedik tedbirler almak zorundadir. Zira haksiz yere para kazanmak için bekleyen ve o ülkenin yasalarindaki bosluklari çok iyi bilen insanlar hazirda beklemektedir. En son gittigim bir ülkede de benzer olaylari yasadim. Hiç çekinmeden yalan yere yemin eden insanlarla karsilastim. Fakat bu tarz sahtekârliklar ile o kadar çok karsilasmistim ki son zamanlarda yalanci ve yapmacik tavirlardan hiç etkilenmemeye alistigimi gördüm. Maalesef ülkemizin özellikle is dünyasindaki en büyük sikinti da dürüstlük ilkelerinin ayaklar altina alinmasidir. Bazi isadami geçinen insanlar o kadar kolay ve rahat bir sekilde yalan söyleyebilmektedirler ki; buna sasirmamak elde degildir. Bu aci durum yüzünden ticaretteki bereket kalkmis gelirler düsmüstür. Çünkü ticaretin en önemli ayagi güvendir. Güven ortadan kalkti mi bundan sonra kimse ile is yapamazsiniz. Çünkü insanlari sadece bir kere aldatabilirsiniz. Hâlbuki dürüst olup az bile kazansaniz verdiginiz güven sayesinde uzun yillar boyunca ticaretinizi yapar vurgun vurarak elde edilecek paradan kat kat fazlasini elde edebilirsiniz. Dogruluk sadece ticaret hayatinda gerekli bir davranis sekli degildir. Bir Müslüman olarak hayatimizin her safhasinda bunu yasamak zorunlulugu vardir. Zira bu konuda ayet ve hadisler çok açiktir. Bir ayet meali: “Allah söyle buyuracaktir: Bu, dogrulara, dogruluklarinin fayda verecegi gündür. Onlara, içinde ebedî kalacaklari, zemininden irmaklar akan cennetler vardir. Allah onlardan razi olmustur, onlar da O’ndan razi olmuslardir. Iste büyük kurtulus ve kazanç budur” (Maide Suresi 119) Bir hadis: “Allah’a verdiginiz sözde durun. Zira Allah sadiklarla beraberdir. Yalandan da uzak durun. Zira yalanla iman bir arada bulunmaz”. Iste Muhammed-ül Emin Aleyhissalâtü Vesselâm’i a’lâ-yi illiyyîne (en yüksek makama) çikaran sidktir ve dogruluktur. Sahabeler ise sidk ve dogruluk için, can, mal, peder ve vâlidelerini hatta kavim ve kabîlelerini feda etmislerdir. Bundan 110 yil önce zamanin kötü gidisinden sikayet eden insanlar Bediüzzaman Said Nursi’ye bundan kurtulabilmek için çesitli sorular sorarlar. Derler ki “Her seyden evvel bize lâzim olan nedir?” Bediüzzaman’in cevabi çok kisa ve yalindir: “Dogruluk” der. Bu cevap yeterli gelmemis olacak ki baska daha bir sey yok mu anlaminda bir soru daha sorarlar. Yine çok açik ve net bir cevap verir. “Yalan söylememek”. Bu cevaplar cemiyetimizin içine düstügü durumu çok açik bir sekilde göstermektedir. Dogruluk ve yalan söylememek gerektiginin önemini yeterince kavrayamamislik vardir. Üçüncü kez ayni soruyu sorarak sonrasinda baska bir sey olup olmadigini tekrar cevaplamasini isterler. Cevap olarak “Sidk, sadakat, ihlas, sebat, tesanüt” cevabini alirlar. Sidk zaten dogruluk demektir. Üçüncü defa bunu vurgulayarak bunun ne derece önemli oldugunu ders vermeye çalisir. Arkasindan da sunlari söyler: “Eger biz, dogru Islâmiyet’i ve Islâmiyet’e lâyik dogrulugu ve istikameti göstersek” diye baslayarak bundan sonra diger dinlerin baglilarindan guruplar halinde Islam’a dâhil olacaklarini beyan eder. Çünkü toplum hayatinin esasi; sidk ve dogruluktur. Dogrulugu içimizde ihya edip onunla manevî hastaliklarimizi tedavi etmek zorunda oldugumuzu ifade eder. Bütün bu gerçekleri bilen insanlar en menfaatli ve faydali olan davranisin hilesizlik oldugunu bilirler. Evet insanin her söyledigi dogru olmalidir. Fakat her dogruyu her yerde söylemek dogru degildir. Çünkü farkindan olmadan çevresindekilere zarar verebilir. Bunun yerine sükût etse yani sussa çok daha isabetli hareket etmis olur. Fakat insan ve özellikle bir Müslüman asla yalana tenezzül etmemelidir. Çünkü günümüzde dogruluk ve yalan ortasindaki mesafe azala azala, omuz-omuza gelmistir. Bir dükkânda, ikisi beraber satilmaga basladigi gibi, toplum ahlâki bozulmustur. Siyaset ve çesitli gayelerle yapilan propagandalar çok revaçtadir. Yalan söylemenin ne derece çirkin oldugu anlasilamamaktadir. Halbuki dogrulugun parlak güzelligi görünmemeye basladigi Asri Saadet yani Peygamber Efendimiz (asm) ve Sahabeler döneminde adalet, sidk, ulviyet ve hakkaniyet o derece yüksek seviyeye çikmistir ki; bir daha buna benzer bir dönem yasanmayacaktir. Bu nedenle hiçbir alim ve büyük zat; Sahabeler seviyesine kadar çikamaz. Onlarin manevi kuvvetlerine, metanetlerine, takvalarina yetisemez. Evet, yol ikidir: Ya sükût edip susmak gerekir çünkü söylenilen her sözün dogru olmasi lâzimdir. Veya dogruluktur, sidktir. Çünkü Islamiyet’in esasi, sidktir. Imanin en önemli özelligi dogruluktur. Bütün olgunluga ve güzellige sevk edici dürüstlüktür. Yüksek ahlakin hayati, sidktir. Terakkiyatin mihveri sidktir. Âlem-i Islâm’in nizami, sidktir. Ashab-i Kiram’i bütün insanlara diger insanlara üstün gelmesini saglayan onlarin dogruluklaridir. Iste Muhammed-i Hâsimî Aleyhissalâtü Vesselâm’i insanlik mertebelerinin en yüksegine çikaran, sidktir. Yazimda bir istikamet sehidi ve dogrulugun sembolü olmus meslektasim Binbasi Asim Bey’den de bahsetmek isterim. 34 Sene askerlik görevini yapmis bu zat; dindarlara yapilan baskinin çok agir oldugu bir dönemde yasamistir. Söyle bir durumla karsilasmistir: 1934 ve 1935 senelerinde emniyet çok siki tedbirler alip Bediüzzaman ve talebelerini yakindan takip ediyordu. Bir gün Binbasi Âsim Bey’in Burdur’daki evinde Nasuhizade Mehmed Balkir, Sadik Ermis Hoca, Berber Mehmed Güler gibi kisiler dini kitaplar okuyup sohbet ederken polisler eve baskina gelirler. Âsim Bey, komisere, abdest alindigini ifade ederek, biraz beklemelerini söyler. Bu arada misafirlerin yanindaki dini kitaplarla birlikte arka kapidan sessizce çikip gitmelerini saglar. Fakat buna ragmen, aramalarda polisler bazi kitaplari yine de bulurlar. Bu olaydan sonra Binbasi Âsim Bey tutuklanip Isparta’ya götürülür. Âsim Bey 1935 Nisan ayinda Isparta’da sorgu hâkimliginde ifade verirken, yalan söylememek ve hayati boyunca dogruluktan sasmadigi için arkadaslarina zarar gelmesinden endise ederek: “Yâ Rab, canimi al!” der ve oracikta vefat eder. Ifadesini alan hâkim Hikmet Bey de olay karsisinda sasirip kalir. Binbasi Asim Bey’in cenazesine ancak bes-alti kisi katilir ve Isparta’nin Alâeddin Mezarligi’na defnedilir. Iste bu olay o tarihlerde dindar insanlara ne derece baski kuruldugunun apaçik bir göstergesidir. 8 Mayis 1935 tarihli Tan Gazetesi, haberi mansetinden “Bir mürteci ifade verirken öldü!” diye vermistir. Gazete ilk sayfada Nur Talebelerinin tutuklanmalarinin boyutunu “Bursa’da, Isparta’da yeni tevkifler yapildi, 30 mevkuf var!” seklinde verip Binbasi Âsim Bey’in vefatini da “Bir binbasi mütekaidi suçlu ifadesi alinirken birdenbire düstü öldü” seklinde duyurmustur. Evet, “istikamet sehidi” olan Binbasi Âsim Bey, “Kirk yildir ellerimi kara ve kirli islere bulastirmadim, Cenâb-i Hakk’a çok sükür” diyebilen bir insandi. Hayatini da yalan söylemeden namuslu ve istikametli bir sekilde böylece noktalamisti. Bediüzzaman bu konuda söyle demistir: “Binbasi merhum Âsim Bey isticvap edildi; eger dogru dese, Üstadina zarar gelir ve eger yalan dese, kirk senelik namuskârâne ve müstakimane askerliginin haysiyetine çok agir gelir diye düsünüp, ‘Yâ Rab, canimi al!’ diyerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi. Istikamet sehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hata diyemeyecegi bir muavenet-i hayriyeye ve tasdike hata tevehhüm edenlerin çirkin hatalarina kurban oldu”. Vesselam…  Dr. Vehbi KARA

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.