“Müminler ancak kardestir. “(Hucurat 10.)
Ayeti kerimede buyuruyor Rabbimiz.
Aci ama gerçek olan bir durum sözkonusu:
Burada müminler kardestir ilahi mesaj oldukça berrak ve net.
Müslümanlar kardestirden ziyade mü’minler kardestir buyuruyor yüce Rabbimiz.
Hucurat suresi 14. Ayetle de tastikleniyor bedevilerle ilgili mesajda.
”Siz henüz iman etmediniz” buyruluyor.
Dolayisiyla,
inanmak ve iman etmek arasindaki çizgiler oldukça belirgin ve önemli.
Tastik etmek baska birsey, tatbik etmek baska birsey ancak bu iki parça inanç ve iman ”amel” bütünlesince anlam kazaniyor, hiç kuskusuz.
Yoksa inandik destekliyoruz, saygiliyiz demek hikaye kendini avutmaktan öte gitmiyor malesef.
Kaldi ki bi avuç suda çarkettiginden anlasilir insanin seceresi.
"Ayinesi istir kisinin lafa bakilmaz" der büyükler.
Bir baska kiymetli büyügümüz rahmetli hocamiz ise, asil marifet yük altinda dirayet göstermektir, yoksa çay sohbetlerinde ahkâm kesmek kolaydir derdi. Allah ondan razi ve memnun olsun, mekani cennet, makami âli olsun.
Olaylar karsisinda vakarli durus ve Allah'in rizasini gözetmektir aslolan.
O halde kendimizi test etmek üzere tekrar vahye dönelim.
Bakalim Rabbimizin ilahi mesajiyla ne kadar bütünlesebiliyoruz.
Yani Mü’min iddiasindaysak demek istiyorum.
Testimiz baslasin!
*Mü’minler gerçekten kurtulusa ermislerdir." (Mü’minün1.Ayet)
*Ki onlar namazlarinda saygi ve husu içindekiler derin bir saygi hali yasarlar.(Mü’minün 2.ayet)
*Anlamsiz yararsiz seylerden uzak dururlar.( Mü’minün 3.Ayet)
*Zekati verirler. ( Mü’minün 4.ayet)
*Iffetini korurlar. (Mü’minün 5.Ayet)
*Yine o mü’minler emanetlerine be ahidlerine sadakat gösterirler. (Mü’minin 8.ayet)
Mü’minlerin özellikleri genellikle adini aldigi surede ve daha nice Furkan, Kassas, Sûra, Hucurat, Secde surelerinde zikredilir,
Ancak bize düsen vazife ise bastada bahsettigimiz gibi kendimizi test edip iç muhasebeyle yüzlesmek ve gerçek mümin olma gayretine girmek.
Yoksa ben yaptim oldu safsatasiyla menzile ulasamayiz.
Zaten bir arpa boyu yol alamayisimizin sebebi de bu olsa gerek. Her ne hikmetse günah keçisi aramaktayiz suursuzca.
Bir meslek sahibi olacakken bile yillarini harciyorsun ki; o da tam tesekküllü meslegin hakkini verme hususunda azami sikintilar yasanirken, eksiklikler olurken;
Bizi yaratan, yasatan, rizik veren Rabbimize karsi kulluk konusunda ne ölçüde çabamiz, ayirdigimiz mesai olsun, gayretimiz olsun, arastirmalarimiz olsun her konuda eksiklerimizin oldugu gün gibi ortada ve hepimiz farkindayiz.
Iste bu sebepten dolayidirki; gerek kardesligimizi gerek kullugumuzu tesis ederken, vahyin isigindan, nurundan istifade edelim.
Yoksa Allah muhafaza eylesin, yapip edip emegi bosa gidenlerden “müflis” olmayalim.
Attigimiz adimlari, sarfettigimiz sözleri, davranislarimizi, tarafgirliklerimizi vahiy süzgecinden geçirip vicdan terezisinde tartip kalp gözümüzle görüp, mütaala ettikten sonra uygulamaya geçelim ki, hem Rabbimizi razi ve memnun edelim; hem hak sahiplerinin hakkini ve rizasini gözetelim ki iki cihan saadetine eriselim:
Yoksa; vatanimiza, milletimize, mazlumlara, magdurlara hemde kendimize zulmetmis oluruz farkinda olmadan.
Agzimizdan çikani kulaklarimiz isitsin.
Hem kendi yapip ettiklerimizi hemde bize gelen haber, havadis konusunda arastirmak mecburiyeti vardir.
Ayette de beyan edildigi üzere:
“Eger bir fasik size bir haber getirirse onun dogrulugunu arastiriniz.Yoksa bilmeden bir topluluga kötülük etmis olursunuz. Sonra yaptiginiza pisman olursunuz.( Hucurat 6.Ayet)
Iste bu hâl üzere olanlarin Mü’min olmasi kardes olmasi söz konusu olabilir mi?
“Burada söz konusu bir kisi degil, bir topluluk”
Çikarlari makam mevkilerini ayakta tutabilmek için böyle bir acziyetin içine girenler ve avaneleri; velev ki pisman olacaklar, kimden nasil hellallik isteyecekler.
Allah islah etsin hakki hakikati görecek göz versin.
Üç günlük dünya nasil ebedi hayata tercih edilir ki?
Rabbiz akil nimetimizi almasin.
Yoksa ne kardes nede mü’min olabilinir.
“Birbirinizi sevmedikçe, gerçek mü’min olamazsiniz; gerçek mü’min olmadikça da cennete giremezsiniz” buyuruyor sevgili Resulümüz de.
Peki bu hadisi serifin neresindeyiz?
Hakikaten basimizi ellerimizin arasina alip derin derin düsünmek gerekmiyor mu?
Niçin yaratildigimizi tekrar tekrar gözden geçirmek silkelenip kendimize gelmek gerekmiyor mu?
Mesela :
*Komsusu açken bizler tok yatmayalim, aç yatmasina da sebep olmayalim.
*Iyiligi emredip kötülükten sakindiralim, zalimin elini mazlumun üzerinden kaldiralim.
*Özümüz sözümüz haktan yana olsun, egip bükmeyelim birilerine yaranmak adina.
Tekrari yok ki hayatin son nefesi verdikten sonra.
Azabi gördükten sonra "Yarabbi bizi yeniden dünyaya döndür" diyenlerden olmamak üzere.
Yine...
Yeni...
Yeniden kardesligimizi tesis edelim ki mü’min olalim, asri saadetteki Ömer'ler gibi.
Vesselam
