“Ben” bilinci, sahsi sahsiyet yaparken, “Biz” bilinci birbiriyle alakasi olmayan kalabaliklari Bilinçli toplum ve Suurlu Ümmet haline getirir. Böylece Bireysel Bilinç formatindan Toplumsal Bilinç formatin geçilmis olur.
“Biz” bilinci, insanin dogustan sahip oldugu irk, dil ve cinsiyet gibi “verilmis degerler” üzerine insa edilemez. Ancak “Biz” Bilinci; iman, ahlak, erdem, adalet, merhamet gibi “kazanilmis degerler” üzerine insa edilebilir. “Verilmis degerler” üzerinde bizim bir dahlimiz, bir tasarrufumuz ya da müdahalemiz olamaz. Ancak, “Kazanilmis degerler” üzerinde bir emegimiz, bir alin teri ve zihin terimiz oldugundan tasarruf hakkimiz vardir.
Bir düsünür, “ben” kavramini analiz ederken sunlari söyler: “ben” demek, ancak, “sen”in ve “o”nun oldugu yerde bir anlam kazanir. Dolayisiyla ben idraki, insani baskasinin varligini tanimaya götürür. Bir ben, baskasi olmaksizin idrak edilemez. Bu da mecburen baskasinin varolusunu, kendi varolusu kadar anlamli bulmak demektir.
Baskasini fark edemeyen bir “ben”in varacagi nokta ben idraki degil, bencilliktir. Bencillik baskasini yok saymak üzerine, ben idraki baskasini fark etmek üzerine insa edilir. Baskalarini fark etmek nasil varolussal barisiklik haliyse, baskalarini yok saymak da varolussal küskünlük halidir”.
“Biz” bilinci, birlikte olmayi, birlikte is yapmayi, is-birligi, güç-birligi yapmayi saglar. Yetenekleri, potansiyelleri, becerileri farkli olan bireyler, bir araya gelip birliktelik saglayinca müthis bir potansiyel ortaya çikar. Üç tane 1 ayri ayri olunca, toplamda üç olurken, bu üç tane bir sirt-sirta verince 111 hükmünde bir güç haline gelir. “Biz bilinci” böyle bir güç devsirir. Bu güç, hayirda ve toplumsal yararda kullanildigi zaman, toplumda müthis bir sinerji ortaya çikar.
Farkli renkler, farkli karakterler, farkli yapilar birer zenginlik olarak algilanirsa, “hasim” zannedilen kisiler “hisim”, “rakip” zannedilen kisilerin “ortak” olabilecegi fark edilir.
Her bir bireyin farkli yetenek ve kabiliyette oldugu gerçegi fark edilir ve buna uygun bir tutum sergilenirse, hayatta birçok zorlugun asilacagi ve umulmadik kolayliklarin ortaya çikacagi görülecektir.
Newton derki: “Insanlar sayilara benzer. Insanlarin degeri, sayidaki basamak degeri ile ölçülür”. Örnegin, 1111 sayisini göz önüne alalim. Burada dört tane 1 vardir. Birler basamagindaki 1 bir hükmünde, onlar basamagindaki 1 on hükmünde, yüzler basamagindaki 1 yüz hükmünde iken, binler basamagindaki 1 bin hükmündedir. Insanlar da böyledir. Her bir insan da tasidigi deger-onur-kabiliyet bakimindan farklilasir. Bin kisi hükmünde insan olabilecegi gibi, bir hükmünde olan insan da vardir.
Basamak degerimizi arttirmanin yolu, sorumluluklarimizin, misyonumuzun ve vizyonumuzun bilincinde olmak ve bunun geregini yerine getirmektir. Bu baglamda, bildiklerimizi “yasama”, yasadiklarimizi “paylasma” ve paylastiklarimizi “tasima” sorumlulugumuz vardir. Bu sorumluluk bilinciyle hareket eden erdemli kisi, tasidigi misyonu “temsil” etmeli, misyonun altinda ezilmemeli, o misyona uygun bir yasam ortaya koymali.
Bu çerçevede, iyiyi, dogruyu ve güzeli, “teblig” ve “tesvik” ederek, tasidigi misyonun sorumlulugunu yerine getirmelidir.
“Temsil”, “teblig” ve “tesvik”, sürekli akan bir nehir gibi, insanimizi her türlü kirden arindirarak, erdemli bir toplumun insasi gerçeklestirilmelidir. Bu da ancak her türlü “ego” dan arinmis bir “ben” ve bütün bir insanligi kucaklayan, “insan eksenli bir hayati” esas alan “biz” bilincinin olusmasiyla mümkündür.
