• BIST 100

    10860,83%-0,58
  • DOLAR

    42,23% 0,05
  • EURO

    48,86% -0,03
  • GRAM ALTIN

    5536,39% 1,90
  • Ç. ALTIN

    9158,56% 1,58

PROF. DR. CAHIT KURBANOGLU


SENEDE BIR GÜN HATIRLAMAKLA BABA BORCU ÖDENIR MI?


Babalari anlatmak ve anmak elbette bir güne sigmaz. Bu hatirlamak adina da yapilmaz. 

Ayrica babalardaki Babalik sirri ömür boyu da anlasilmaz. Nasil mi, bilmem ki nasil anlatalim? 
Sadece aile idaresi yönüyle ele alalim. Bakiyoruz da bu kadar gelismislik ve imkanlar içerisinde dert yaniyoruz. 

Iste bahaneler ariyoruz, neymis suyumuz, ekmegimiz ve  gidamiz eksik; paramiz söyle oldu, suraya gitti buraya geldi.

Bazilarimiz sirtimizi devlete dayamisiz sabit bir gelirimiz var, bazilarimiz esnaf, bazilarimiz mütahit vb. sartlara göre ve enflasyona karsi ayarlama da yapiliyor. Bu gruplarin daha önceden bildikleri o gelirlere göre program ve plan yapmasi da mümkün, yani ayagimizi yorganimiza göre uzatmamiz söz konusu, buna ragmen dert yaniyoruz, endise duyuyoruz. 

Peki simdi bir babaya bakalim hayret bir sey nasil anlatayim ki, neresinden anlatayim ki?

Evvela kahramanligina ve fedakarligina bir temas edelim. Bu baba bir gün Sivas’tan köye at ile gelmektedir. Sivas ile köyün arasindaki mesafe 15 km’nin üzerindedir.  Mevsim kistir. Firtina, tipi ve soguk hep bir aradadir. Simdi merkez köyü olan o köy o zaman Hafik kazasina baglidir. 

Hafik’e de yeni bir kaymakam atanmistir. Kaymakam karli havada bir atin çektigi kizakla ilçesine gitmektedir. Ayni yolculukta bulunan bu köylüler de yolculuga sahid olmuslardir. 

Kaymakamin ati da kizagi da Sivas’in dogusundaki Seyfe Belini indikten sonra gidemez hale gelir. Köylüler köye gelirler ve derler ki Hafik’e yeni bir kaymakam gidiyordu, fakat ati ile beraber bizim gibi tipiye tutuldu. Yolda kaldi o ilçesine zor ulasir. 

Bu anlatacagim baba bunu duyar duymaz onlara soruyor; siz onu o haliyle birakip geldiniz mi? 

Evet ne yapalim kendimizi kurtardik. 

O baba onlara diyor keske sizde donsaydiniz da onu orada birakmasaydiniz. 

Ayni kis sartlarinda ayni köye henüz yeni gelen bu baba atina biniyor, kaymakamin o durumdan kurtulmasina yardimci olmak üzere yola revan oluyor. 

O esnada da bu baba köyde kayinpederine tembih ediyor ki, siz kaymakami köye gelir gelmez, o donlardan kurtarmak için buzlardan temizlenmek için tedbir aliniz. 

Ve gece müthis bir firtina, ben sahsen o firtinada yolculuk yapip, sikinti yasayanlardan biriyim, firsat olursa bir gün o firtinada ne yasadigimi anlatirim insallah. 

Nihayet köyden soseye kadar üç dört kilometre mesafeyi, yani Sivas’tan Hafik’e giden yola kadar geliyor ve babanin bindigi at kislemeye basliyor. 

Etrafa bakma ve görme imkani yok, öyle bir tipi ve firtina var ki agzinizi burnunuzu gözünüzü kapatarak gidiyorsunuz. 

Neticede bu baba gözlerini açiyor bakiyor ki bir kararti var. Yaklasiyor, yaklasir yaklasmaz kaymakamin sesini isitiyor. 

Orada kim var?  Sen Hizir misin?

Baba cevap veriyor. Benim, yakin köyden ben Mehmet Dumlu. 

Kaymakam sen deli misin? Aklini mi yedin, defol git buradan!

Bu baba; hayir elhamdulillah ben akilliyim ve burada seni donmaya birakamam ya beraber donariz ya beraber döneriz.  Onun için buraya geldim diyor.

Kaymakam sasiriyor, olmaz böyle bir sey diyor. Ben donuyorum, git sen kendini kurtar benden is geçti.

Baba diyor ki; hayir su anda henüz daha elimizde firsat var, ben size ne söylersem siz onu yapacaksiniz!

Kaymakam Allah Allah çattik diyor. Nereden bulduk bu deli adami ve babaya:

Peki ne söylüyorsan söyle bakalim, diyor. Kahraman baba diyor ki; derhal o kizakdan asagi in, su karlarin üzerinde hareket etmeye basla! 

Allah Allah diyor ne olacak? Sen biraz açil, ataletten kurtul, kendine gel! Ben seni ata bindirecegim. Sen attan düsmeden, ona tutunursan yeter. Bu at seni gidecegin yere götürecek diyor. 

Sen ne yapacaksin diyor kaymakam?

Ben de diyor bu ati kurtarmaya çalisacagim.

Birak diyor, deli olma diyor, bu at dondu zaten, sen kendini kurtar diyor.

Ancak emir komuta artik babadadir. Kaymakam ata bindiriliyor, hatta atin egerine de sicimle baglaniyor, sayet dengesi bozulur düserse hiç olmazsa attan ayrilmasin diye. Neticede at yola revan oluyor. 

Bu fedakar baba, kizakdaki ati çözüyor, ileri geri hareket ettire, ettire ati yerinden oynatiyor. Hatta donmak üzere fakat sogukta zaten bir gayret içinde, kurtulma çabasinda olan ati neticede çikariyor. 

Oradan bu baba ati terkine aliyor ve basliyor onu hareket ettirmeye, yürütmeye, yürüye yürüye köyün yolunu yari edince; ondan sonra artik ata da biniyor ve köye geliyor.

Kaymakami gidecegi yerde buluyor ve merak içerisinde kaymakam da ikide bir bu babayi sormaktadir. Ama kendisi de hareket edemiyor, çünkü donmustur. 
Babam bakiyor ki kaymakama ilk müdahale dogru yapilmistir. 

Ne yapilmis biliyor musunuz? Kaymakam yanmis gübreye gömülmüstür. Sayet yanmis gübreye gömülmeseymis, kaymakam o donmus halinde, derisi vücudu kim bilir belki kangren olacaktir. 

Neticede kaymakam kendine geliyor ve bu hamiyetli baba ile köye ulasmis oluyor. 

Evet bu olayi o kaymakamdan bizzat ben de üniversite imtihanlarina girerken 1969’da Ankara’da dinledim.  Bu babanin anlattigini fazlasi ile o da anlatmis oldu. 

Neticede kaymakamla aralarinda geçen olayi burada biraktiktan sonra ben devam edeyim.  

Bu baba böyle kahraman bir baba, devletten bir geliri yok, memur degil, sabit bir ücreti yok esnaf degil, köylü Mehmet aga. Ne yapar ki?

Tarlalari eker, biçer hasat yapar, ondan ihtiyacini ayirir, fazlasi olursa satar, olmazsa sükreder.  

Inekleri vardir, sütleri yaglari ve yogurtlariyla kendi ailesinin efradini, yani on çocuk babasi bir çocuk küçük yasta vefat etmis, dokuz çocuk hayatta, onlarin geçimini temin etmeye çalismistir. 

Kim bu fedakar baba fe Subhannallah… Baba olan bizlere numune-i imtisal. 

Ey baba senin sabit bir gelirin yok, devlet memuru degilsin, esnaf degilsin, 12 ay gelirin yok, sen bir yil çalisirsin, bir ay bugdaydan arpadan sattiklarindan elde bisey kalirsa, onu bir yil boyunca on nüfusla paylasirsin. 

Allah Allah sen on çocugu nasil büyütüp, her birini okuyabilecekleri yerlerde okutup, adam olmalarina vesile oldun. 

Bu egitimi nereden aldin? Sen bu bilgiyi görgüyü nereden elde ettin ey numune baba?

Fesubhannallah, bu anlatilanlarla bitiyor mu? 

Hayir hayir bakiniz:

Bir de bu babanin köyde, köy odasi vardir. Köy odasina köylüler gelirler, iste olursa çay içerler. O zaman sekerle çay içmek fermana mahsustur.  Ancak üzümle, dutla,  kayisiyla çay içilebilir veya seker varsa birkaç bardaga bir tane seker ancak verilebilir bir dönemdir.  

Disardan gelenler de burada misafir edilir, onlara da yemek yapilirdi. 

Bir bakarsin gece saat ikide uykunun derin yerinde, ikram sever baba, hizmet edecek çocuklarinin uykudan uyandirilmasini istemistir.  Çünkü misafir odasina misafir gelmistir.  Anneden de o saatte yemek istenmektedir.  

Yemek hazirla gönder! 

Misafirimiz var, diye o cefakar anne o saatte, uykuda veya uyaniklik arasinda babayi beklerken, kalkar ya da daha uyumamistir, elbise ve esvaplarin yirtik ve sökügünü onarmaktadir. Baslar yemek yapmaya.

Iste o zaman hazirda ne yemek var?

Yumurta ya da yogurt, peynir, bal, tere yagi, iste o zamanin tandir ekmegi ve su… O zamanin eger varsa aksamdan kalma yemek.  Onlarda koyularak sini ile çocuklar vasitasi ile misafir odasina gönderilir.

Simdi düsünüyorum bu babayi, senin bir gelirin yok, ama böyle fedakar, bonkör, eli açik, ikram seven bir insansin. 
Bunu nereden ögrendin? Bu egitimi sana hangi okul ögretti? Hangi ögretmenlerin ögretti? 

Allah Allah yani daha anlatacagim, bu baba kimin babasi? Hepimizin babalari böyle degil mi?

Bir gün bu baba Isparta’ya gelmis, oglunun yaninda misafir olmus. Oglu onu Isparta’da gezdiriyor ve izzet ve ikramda bulunuyor. Oglu da o zaman üniversitede hocadir.

Bir gün bu baba ogluna diyor ki; oglum sen acindan ölürsün!

Bu cümle karsisinda sasiran oglu babacigim diyor: 

Hayrola neden bana böyle söylediniz?

Oglum senin misafirin gelmiyor, sen acindan ölürsün. 

Allah Allah o zaman oglu anliyor ki bu baba misafire neden bu kadar çok önem veriyor? 

Oglu, bu babanin on çocugu ile hiçbir sikinti çekmeden, kimseden borç almadan, hatta gerekirse saga sola borç dagitarak nasil geçindirdigini, nasil yetistirdigini ancak anlayabiliyor. 

Peki diyor oglu; babacigim ne yapayim misafir geldi de ben misafir etmedim mi? Kapidan mi döndürdüm? 

Oglum diyor, senin yerde sofran yok.  Bu eve misafir gelmez, yerden sofrasi kalkmayanin da evine misafiri gelir. Iste ikram seven baba, aynen böyle, yerden hiç sofrasi kalkmaz. 

Normal günlerde olsun, bayramlarda seyranlarda olsun, hatta bazan da köyün insanlarini çagirarak onlara yemek verme noktasinda da rehberlik yaparlar, mihmandar baba. 

Simdi anliyorum egitim farkli bir sey, bambaska bir sey, egitim yasayarak elde edilen bir sey, ögretim gibi degil, onun için bizim maalesef egitim noktasinda çok eksiklerimiz var. 

Bu vesileyle babalar gününü kutluyorum ama bir günde kutlanmaz babalarin bu fedakarliklari.  Onun için Allah kabul etsin her aklimiza geldikçe, her firsat buldukça arkasindan evrat ve ezkar ve dualarla destek olmaya çalisiyoruz babamiza.  

Babamin bana yaptiklarinin karsiligini sahsen ben  hiçbir zaman ödeyemem, ya bu fedakar babanin emegi ödenebilir mi? Nur içerisinde yatsinlar. 

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.