Okulun son günü teneffüste yeni nesli seyrederken iç çekerek dolastigin bahçede, küçük bir kizin soluk soluga yanina yaklasmasi kadar sürer karamsarligin.
“Bizi birakiyormussunuz.” diyerek ettigi nazda, niyazda, küsmesinde filizlenir tüm umutlarin.
Bu gidisin zorunlu, soguk, resmi sebeplerini en sicak dilinle anlatmaya çalisirsin. Gözünün içine bakmak için egildigin kadar insansin. Ne yapsan bos, onun avuçlarindan uçan kelebekten farksizsin. Bu gidisi anlamlandiramazsin.
Artik kitaplardan aldigi çikarimlari biriktirdigi defterin arasinda kuruttugu bir mine, bir papatya gibi küçücük narin bir hatirasin. Hayat sayfalarindan birine çizdigi pembeli morlu geometrik bir kenar süsü kadar kalicisin.
Küçük bir kiz çocugunun eksilmis dislerinin arasinda, dopdolu sözlerine islenmis kimligin.
“Ne olur gitmeyin ögretmenim” deyisinde sakli bütün simdilerin.
Avuçlarinin arasindaki ugur böcegini hediye edisinde gizlenmis geçmisin.
“Sizi hiç unutmayacagim.” deyisine ilistirilmis gelecegin.
Içten simsiki sarilisinda, basini koynuna sokusunda, o zarif kollarini boynuna dolayisinda iyiden iyiye kaybolursun.
Iki yandan taranmis saç ayriminda, omuzlarina düsen örgü bogumlarinin arasinda birden bire yeniden kendini bulursun.
O sicacik iki kirazin yanagina degisi yürek yakar, donakalir hapsolursun. Koyverir kendini, sicak yaslar içine akar yok olursun. Zaman erir, akar, kosar da yeniden var olursun.
Kosarak yanimdan çekip giderken teneffüs bitti. Ebe...
Okul bitti, senden aldigim ders bitmedi. Sobe...
Benim göremedigim ne gördün bende?
Asil unutulmayacak olan sensin be!
Çocuk iste...
