Bir Halk Egitim Merkezi olarak âsiklik gelenegi
Bilindigi gibi Millî Egitim Bakanliginin örgün ve yaygin egitim olmak üzere iki temel egitim sistemi var. Örgün egitim, okullar tarafindan verilirken yaygin egitim Halk Egitim Merkezleri tarafindan koordine edilmeye çalisiliyor.
Halk Egitim Merkezlerimizin bagli oldugu Millî Egitim Bakanligi Hayat Boyu Ögrenme Genel Müdürlügünün resmî sayfasinda Genel Müdürlügün vizyonu ve misyonu söyle ifade ediliyor:
“Vizyonumuz; hayata mutlu bireyler hazirlamak için her zaman, her yerde, herkese egitim.
Misyonumuz; ögrenen topluma dönüsüm sürecinde besikten mezara kadar rehberlik hizmeti sunan, bireyin bilgi, suur ve yetkinliklerini gelistirerek insanligin kalkinmasinda sorumluluk almasini destekleyen, belgelendirilebilen, izlenebilen kaliteli egitimler sunmak.”
Toplumun her zaman kendisini yenilemeye, güncellemeye ve kendini gözden geçirmeye ihtiyaci oldugu için günümüzde bu faaliyetler, formal (resmi) olarak halk egitim kurumlari veya informal (gayriresmi) olarak sivil toplum kuruluslari (çesitli dernek ve vakiflar) vasitasiyla yapilmaktadir.
Bu kültürel aktarimlar, belli bir kültürel alt yapiya sahip kültürden gelen devletlerde, kurumsal yapilarla gerçeklestirilmisken bazen de o toplumun yetistirmis oldugu kanaat önderi dedigimiz bilge insanlar, tekkeler, dergâhlar ve âsiklar vasitasiyla yapilmistir.
Toplumun egitim yardimiyla sekillendirilmesine âsiklarin yaptigi katki elbette göz ardi edilemez. Öyle ki halk ozanlari, tarihin her döneminde sözleri ve eserleri ile etkili olmuslardir. Bu halk ve Hak âsiklari; gittikleri yerlere toplumun degerlerini, ahlâk ve erdem ilkelerini ulastirmaya çalismislardir. Toplumun hafizasi olan âsiklar, bir yandan mâzî ile âtî arasindaki bagi güçlendirmis; diger yandan hikâyeleri ve dini ögretileri kullanarak kültürel süreklilige katkida bulunmuslardir.
Acilar, dertler, kederler, nes’e ve sevinçler; destan, agit, mani, türkü ve kosmalar araciligiyla dillendirilmis ve toplumun hafizasina kaydedilmistir. Bu kaydin didaktik/ögretici mahiyette oldugu çok açiktir. Onlarin toplumun bir adim önünde yürüyerek öngörü ve keskin zekâlariyla cosku ikliminde seslendirdikleri eserler; yüregimizin bam teline dokunmus, bizi birbirimize saglam iplerle baglamistir. Bu yüzdendir ki yüzyillar öncesinde bir âsigin coskun yüreginden evrene yayilan avaz, bugün halen kulaklarimizda çinlamaktadir.
Anlasilacagi üzere asirlardan beri yasadigimiz bu topraklarda halki egiten/halk egitimci âsiklar araciligiyla bir töre, bir gelenek olusmustur. Orta Asya’dan, Selçukludan ve Osmanlidan bize aktarilmis olan âsiklik gelenegi; simdilerde ise küresellesen dünyanin teknoloji kasirgasinda yasama tutunmaya çalismaktadir.
Âsiklik gelenegi günümüzde Anadolu’nun birçok yöresinde farkli biçimlerde kendini kismen devam ettirse de bu gelenek daha çok Sivas, Erzurum, Kars, Erzincan, Bayburt, Gümüshane ve Ardahan gibi illerimizde varligini sürdürmektedir.
Birlik ve beraberlik, huzur ve saadet, sevgi ve kardeslik üzere toplumun temellerini saglamlastirmaya çalisan halk âsiklarimiz, kavmiyet davasi gütmeden her türlü ayrimciliktan kaçinarak insanlari rengine, irkina, cinsine göre ayirmadan, vahdet üzere bir toplum örgüsü olusturmaya gayret etmislerdir.
Yine âsiklar, “Bütün insanlar Âdem ile Havva’nin çocuklaridir.” anlayisiyla her tür ayrimci fikir ve tutumlardan uzak bir sekilde topluma ilim, irfan, kanaat, tevbe, tevekkül gibi kavramlari asilamis; âdeta sivil, tek kisilik halk egitim kurumlari olarak toplum üzerinde etkili olmuslardir
Anadolu irfani
Anadolu insaninin ilimden ziyade irfan ehli oldugu vakiadir. Bu nedenledir ki “Anadolu irfani” kavrami ile sikça karsilasiriz. Bazi insanlar karsisinda “Ya hu bu adam okula da gitmemis lakin bu mertebeye nasil ulasmis?” diye düsündügümüz olmustur. Iste bu insanlarin yetismesinde halk âsigi dedigimiz insanlarin çok önemli bir rolü olmustur. Çünkütoplumumuzda karsilastigimiz her güzel hasletin altini biraz kazidigimizda karsimiza ya bir ayet ya da bir hadis çikmaktadir.
“Bizim zamanimizda ev de din konusulmazdi, yasanirdi. Çok sonra anladik ki babamizin ya da annemizin yaptigi herhangi bir sey bir ayet veya da hadise denk geliyor.” (Saadettin Ökten)
Ancak insanlar bunlarin ayet veya hadis oldugunu, Peygamberimizin tavsiyeleri oldugunu çogunlukla bilmezler. Bu noktada halk ve Hak âsiklarinin mutlaka topluma ince dokunuslari olmustur. Devletin zayifladigi dönemlerde ve tekkelerin kapatilmasiyla iyice egitimden mahrum kalan topluma halk âsiklari rehberlik etmis, bir anlamda boslukta kalan halki rehabilite ederek, devletin ve milletin ayakta durmasi için moral kaynagi olmuslardir. Bu âsiklar zaman zaman kültümüzün ana temelini olusturan ayet ve hadisleri siirlerinin, beyitlerinin; sazli-sözlü deyislerinin arasina serpistirerek halka aktarmasini da bilmislerdir.
Ülkemizin çesitli yörelerinde halk egitiminde müstesna örnekler sergileyen birçok Hak ve halk âsigi vardir. Yakin geçmise baktigimizda Sümmânî, Reyhani, Âsik Senlik, Erzurumlu Emrah, Ruhsatî Baba bunlardan birkaçidir. Bu âsiklar; her zaman, herkese, her yerde egitim veren gönüllü egitimciler olarak toplumda vazife görmüslerdir.
Bu isimlerden mesela Sümmânî Baba, Erzurum ve özellikle de Narman yöresinde o kadar etkin olmus ki “Narmanli’ya ayet, hadis söyleyecegine Sümmânî’den bir beyit söyle daha etkili.” seklinde bir ifade, halk arasinda yaygin olarak kullanilagelmistir.
Sivas’ta Millî Egitim Müdürlügü yaptigim dönemde ‘Yasayan Halk Edebiyati” projesi ile Âsiklik Geleneginin Devaminin Saglanmasi için bir proje gerçeklestirmistik. Bu konu ile beraber asiklik geleneginin yasatilmasi için alinabilecek tedbirleri bir sonraki yazimda ele alacagim.
Sözü daha fazla uzatmadan âsiklarin halki derinden etkileyen, halki egiten deyislerine hemserim Sümmânî’den ve bir dönem Millî Egitim Müdürü olarak görev yaptigim Sivas’tan, Âsik Ruhsatî’den örnekler vererek bitirmek istiyorum:
Sümmânî’den
Zalimler içinden hicret et, durma
Çünkü bu sünnettir kimseye sorma
Asilzadelikle kendini kurma
Mezar tasi ile iftihar olmaz.
Yürüyüp meydana, hisma gelene
Evvel tövbe edip, pisman olana
Ta ezelden sana düsman olana
Sakin teslim olma, kafadar olmaz.
Yoksulluk dedigin ömürler söker
Katrani kaynatsan, olur mu seker?
Cinsi bozuk insan cinsine çeker
Asli ham demirden mücevher olmaz.
Laf edip, âleme varin söyleme
Isin uygun diye kârin söyleme
Her olur olmaza sirrin söyleme
Simdiki insana beh-bazar olmaz.
Sümmânî ahh edip sararip solma
Gelen Mevla’dandir kimseden bilme
Sevilen bir yere çok gidip gelme
Kesilir muhabbet itibar olmaz.
Sümmâni bihaber vardigi rahtan
Gönlüm dur olmadi hicrandan ahdan.
Her ne ister isen iste Allah’tan.
Derden deva görme kul kapisini.
Ruhsatî’den
Daha senden gayri âsik mi yoktur
Nedir bu telasin ey deli gönül
Hele düsün devr-i Adem’den beri
Neler gelmis geçmis say deli gönül
Su yalan dünyadan ümidini üz
Inanmazsan bak kitaba yüz be yüz
Hanen mezaristan malin bir top bez
Daha doymadiysan doy deli gönül
Baktim iki kisi mezar esiyor
Gam kasavet geldi boydan asiyor
Çok yasayan yüze kadar yasiyor
Gel de bu rüyayi yor deli gönül
Mevlâm kanat vermis uçamiyorsun
Bu nefsin elinden kaçamiyorsun
Ruhsatî dünyadan geçemiyorsun
Topraklar basina vay deli gönül
Not:
Sümmânî ile ilgili en son ve en kapsamli çalisma Doç. Dr. Abdulkadir ERKAL tarafindan yapilmis ve Erzurum Belediyesi tarafindan bastirilmistir.
Ruhsatî ile ilgili çalisma ise Dr. Dogan KAYA tarafindan yapilmis ve Sivas Belediyesi tarafindan bastirilmistir. Arzu eden okurlarimiz bu kaynaklardan istifade edebilirler.
