Ali Riza Ertas Agabey anlatiyor:
1935 senesinde Van ilinin Gürpinar ilçesinin Topyildiz köyünde dogdum.
1885 dogumlu babam Ebubekir Ertas Gravi Asireti agasiydi. 1964 senesinde babamin vefatindan sonra Tayyar agabeyim yerini tuttu, o asiret reisi oldu. 1984'de o da vefat etti, asiret reisligi bana geçti. Su anda asiret reisiyim. Benim köyüm var. Köy, Sirnak hududundadir.
Asiretimiz Gürpinar'da, Çatak'ta, Van merkezde, Hakkâri'de, Beytüssebap'tadir. Çok genis bir asiretimiz vardir.
Bediüzzaman Said Nursi (r.a.) Hazretleri batiya sürgüne gittikten sonra rahmetli babam üç-dört senede bir onu ziyaret etmeye giderdi. Çok zaman Emirdag'inda görüsürlerdi.
1959 senesinde babam Gürpinar'in belediye baskaniydi.
Babamla beraber Bediüzzaman hazretlerini ziyaret etmek için gittik Isparta'ya, otele vardik. Babam zaten Seyda'nin yerini biliyordu. Yatsi zamani… Seyda'nin kapisina gittik, babam kapiyi dövdü, duruyoruz; Haci Osman'in yegeni Ceylan Çaliskan açti kapiyi. Ceylan'in, Seyda'nin soförlügünü yaptigini söylerdi babam. Ceylan: "Üstad rahatsizdir, geceleyin kimseyi kabul etmiyor, gündüz gelin" dedi. Babam: "Bak, ben seni Seyda'ya dövdürürüm" dedi. Neyse kapi açildi…
Babamin anlattigina göre buna benzer bir hadise daha olmus geçmiste. Babami Seyda'nin kapisindan içeri birakmamis, geri göndermis bir talebesi. Üstad'a da: "Üstadim, böyle bir adam geldi, ben birakmadim" diye söylemis. Seyda demis: "Gel sana bir tokat vurayim. Sen Ebubekir Agayi nasil geri gönderirsin. Illa neredeyse git onu bul getir." Ben o sene yoktum, babam anlatti.
Gittik Seyda'nin odasina, büyük bir karyolasi var. Yorganini yariya kadar üstüne çekmis. O gün de mübarek yüzü parliyordu. Basinda sarik vardi.
Seyda'nin elinde küçük bir kitap vardi, ama ne kitabi oldugunu bilemiyorum. Kur'an, Cevsen olabilir mi bilmiyorum. On dakika kadar okumaya devam etti, kitabi birakti. Babam gitti elini öptü, ben de arkasindan elini öptüm. "Ebubekir Aga, gel ben seni bir daha öpeyim" dedi Seyda. Babam tekrar gitti elini öptü. Babam o zaman 70 yaslarindaydi. Babama beni göstererek "Bu genç kimdir?" dedi. Babam: "Seyda elinizi öper, benim mahdumdur" dedi. Seyda bana döndü: "Senin ismin nedir?" diye sordu. "Benim ismim Ali Riza'dir" dedim. "Benim 600 bin tane talebem var, onlarin içinde bir Ali Riza daha vardi. Bundan sonra sen de ikinci Ali Riza oldun, bizim talebelerin listesine, dua listesine girdin" dedi. Ben de "Ellerinden öperim" dedim.
Babam: "Seyda benim böbregimde tas var, Iyilesmem için bana dua et" dedi babam. Babam Seyda'nin yaninda çok nazliydi. Seyda: "Ebubekir Aga, nedir iki de bir of, of, of… Sen Kadir Aganin amcasi oglu degil misin? Cafer Aganin amcasi oglu degil misin? Nedir bu böbregim agriyor deyip duruyorsun. Rus muharebesinde bana yedi kursun vurdular, ben yaralandim, of bile demedim" dedi. Babam: "Seyda, senin gördügün yeri bana da göster, bana kirk kursun atsinlar ben de of demeyeyim, ben bir sey görmüyorum ki" dedi. Seyda bunu cevapsiz birakti.
Babam: "Seyda, simdiye kadar ben iki sefer milletvekili adayi olmusum, kazanamamisim; bana dua et gelecek dönemde ben yine aday olacagim" dedi. Seyda: "Valla ben sana dua etmem" dedi. Aynen böyle dedi Seyda. Babam: "Neden Seyda?" dedi. "Sen safi, temiz bir insansin, orada raki kullanacaklar, sen kokusunu alacaksin. Sen su isteyeceksin o bardakla sana su verecekler. Sen namazindan istemeyerek geri kalirsin. Ankara birbirine girecek, basina bela gelecek." Aynen böyle dedi Seyda, ben buna sahidim. Dua etmedi, babam da milletvekili olamadi. Malum üç ay sonra 27 Mayis 1960 ihtilali oldu.
Babam Üstad'a: "Seyda biliyorsun Menderes uçak kazasi geçirdi, ben onu ziyaret edecegim" dedi. Üstad: "Menderes'e benim selamlarimi söyle, Menderes samimidir. Ama o Bayar var ya, o da öteki gibi Kendal'in tekidir" dedi.
Biz Isparta'dan Ankara'ya dönünce babam arkadaslariyla beraber Basbakan Menderes'e gittiler. Babam dönüste sunlari anlatti bana: "Menderes'e, 'Seyda'nin sana selami var, senden çok razidir' dedim. Menderes elini gögsüne koyarak: 'Allah razi olsun, onun gibi zatlarin dualariyla bu devleti ayakta tutmusum' dedi. 'Ama Seyda, Bayar'dan razi degildir' dedim. Menderes az biraz gülümsedi o zaman." Babam hiç kimseden çekinmezdi.
Daha evvelki bir ziyaretinde de baska bir mevzu konusulurken, Seyda (Bediüzzaman birden sesini kesiyor, babama: "O Kendal var ya; o, cehennemin içerisinde böyle dönüyor simdi" diyor. Bunu da babam anlatti bana. Kendal'in manasini soruyorsun; Kürtçe 'yikilmis toprak' demektir. Seyda, 'Kemal' yerine 'Kendal' diyordu.
(Agabeyler Anlatiyor.)