Eger engelsizseniz ne mutlu.. Eger engel sizseniz iste bu çok kötü..
"Her insan engelli adayidir."
Bu cümleyi yillar önce duydugumda, kafamda simsekler çaktigini hatirliyorum. Yani insanda farkindalik saglamak çok önemli.
Ögretmen olarak bu duyarliligi, farkindaligi saglama adina siniftaki ögrencilerime Engelliler Haftasi’ni da firsat egitimine dönüstürerek, tüm ögrencilerden "ben de dahil olmak üzere, 1 saat gözlerimizi kapayalim ve ihtiyaçlarimizi böyle karsilayalim" demistim.
Inanilmaz zordu… Görmeyenlerin çektigi sikintilari yasayarak anladik…
Ertesi gün de, "yürüme engellileri 1 saat anlayalim" diye ögrencilerimle beraber ihtiyaçlarimizi ayaklarimizi kullanmadan yapalim dedik.
Yine inanilmaz zordu. Daha sonra sokak ve caddede yaya yolunda kaldirimda yürürken engelliler buradan nasil gider diye düsündügüm sokaklari gördüm.
Kaldirima park etmis onlarca araç…
Mecburen caddeye indiginde olusabilecek kazalar…
Ne oldu bize? Neden bu kadar umarsiz, bananeci, nemelazimci olduk?
Bizim veya bir yakinimizin, esimizin, çocuklarimizin engelli olabilecegini neden düsünmeyiz?
Sivil toplum kuruluslarina ve özellikle belediyelere çok ama çok ciddi sorumluluk düsmekte..
Engellileri unutmayalim… Unutturmayalim…
Okuyucularimiz yine bir hikâye bekleyebilir düsüncesiyle bir kisa öykü paylasayim.
Vaktiyle dogustan gözleri görmeyen iki arkadas varmis. Bir gün gözleri görmeyen arkadasi telasla ve heyecanla gelmis ve hemen anlatmaya baslamis.
-Biliyor musun? Bugün rüyamda kus gördüm.
-Ooo harika. Demis.
-Anlat hele neye benziyordu?
-Umuda benziyordu..
BILGE HOCANIN DERSI
Bir hikâye daha paylasayim.
Bilge hoca, yillarca yaninda yetistirdigi ögrencisinin seviyesini ögrenmek ister.
Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip,
-Oglum der,
-Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster.
Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarini ve ne dediklerini ögren, gel bana bildir.”
Ögrenci elindeki ile çevresindeki esnafi gezmeye baslar. Ilk önce bir bakkal dükkânina girer ve
-Sunu kaça alirsiniz? diye sorar. Bakkal parlak bir boncuga benzettigi nesneyi eline alir; evirir çevirir; sonra: -Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasin. der.
Ikinci olarak bir manifaturaciya gider. O da parlak bir tasa benzettigi nesneye ancak bir 5 lira vermeye razi olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye söyle bir bakar,
-Bu der “Benim semerlere iyi süs olur. Bundan kas dedigimiz süslerden yaparim. Buna bir 10 lira veririm.”
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu ögrencinin elindekini görünce yerinden firlar.
-Bu kadar degerli bir pirlantayi, mücevheri nereden buldun?” diye hayretle bagirir ve hemen ilâve eder.
-Buna kaç lira istiyorsun? Ögrenci sorar:
-Siz ne veriyorsunuz?”
-Ne istiyorsan veririm. Ögrenci,
-Hayir veremem. diye tasi almak için uzaninca kuyumcu yalvarmaya baslar:
-Ne olur bunu bana satin. Dükkânimi, evimi, hatta arsalarimi vereyim.”
Ögrenci emanet oldugunu, satmaya yetkili olmadigini, ancak fiyat ögrenmesini istediklerini anlatincaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alip kuyumcudan çikan ögrencinin kafasi karma karisiktir. Böylesi karisik düsünceler içinde geriye dönmeye baslar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü burusturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diger tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her seyini vermeye hazir olan ve hatta yalvaran kisiler..
Bilge hocasinin yanina dönen ögrenci, büyük bir saskinlik içinde basindan geçen macerasini anlatir.
Bilge sorar:
-Bu karsilastigin durumlari izah edebilir misin?”
Ögrenci:
-Çok saskinim efendim, ne diyecegimi bilemiyorum, kafam karmakarisik. diye cevap verir.
Bilge hoca çok kisa cevap verir:
-Bir seyin kiymetini ancak onun degerini bileni anlar ve onun degeri bilenin yaninda kiymetlidir.
Her insanin hayatinda varligini ve degerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardir. Mesele kuyumcuyu bulmaktadir… Engeller beyinlerdedir degerli dostlar.
