• BIST 100

    11007,37%0,81
  • DOLAR

    42,52% 0,07
  • EURO

    49,55% -0,06
  • GRAM ALTIN

    5743,85% -0,15
  • Ç. ALTIN

    9322,75% 0,27

M.Nuri Bingöl


Ahmed-i Hâni: Birlik Mesalesi


“Dogu Anadolu” denince aklima  gelen ilk iki isim: Ahmed-i Hânî ve Bediüzzaman Said Nursi. Birincisinin türbesini görmek nasip oldu, ikincisinin de mezarinin neden kayip oldugunun izahini yapmak. (Nur Üstad, Erguvan Yayinevi, Istanbul )

Ahmed-i Hânî Hazretlerinin türbesi – malum- Dogubayezid’da. Ilk ve yegâne ziyaretimde türbesinin hâli içler acisiydi. Yol arkadasima söyle dedigimi hatirliyorum.

“ Böyle bir zâta bu yapilir mi?..”

Agzimda gayr-i ihtiyari çikan bu cümle, gerçi hakikati ifade etmiyordu; “ ebedî alemin mukaddimesi” olan “berzah seyahati”na çikanlar için dünyadaki “kalinti” manasindaki mezar yerinin bir ehemmiyeti yoktu. Risaleler’den, bu yerin “denizin dibi” bile olsa mü’min için fark ettirici bir hâl olmadigini ögrenmistik. Fakat “hiss-i zahiri” denen sathi bakisimiz yine de incinmisti dogrusu.

Muhatabimin buna cevap vermemesinden de bütün bu manalari onun da düsündügünü anladim. O siralar, bana Üstad’la Ahmed-i Hani Hazretlerinin mânevi irtibatini anlatmakla mesguldü.

– Üstad’in Resulullah (asm)den ilim talebinde bulundugu rüyasi bilinir. Bu  rüya üzerine ilim tahsiline kaldigi yerden devam etmek ister. Dogubayezid’a gelir. Burada gündüzleri Seyh Muhammed Celali’den ders alirken, geceleri ünlü Kürt Alim ve Edibi Ahmed-i Hânî’nin (Rahmetullahi Aleyh) gündüz bile havf ile girilen Kubbe-i Saadetine kapanir, gece de orda kalirdi. Buna binaen halk arasinda Üstad  için Ahmed-i Hâni hazretlerinin feyzine mahzar olmustur deniliyordu.

Sadece o zatin mi feyzine ayna olmustu Üstad? Hepsine birden  “ Üstadlarimdan…” buyurdugu Abdulkadir Geylani, Mevlâna Celaleddin-i Rumi, Imam-i Rabbâni, Imam-i Gazâli…

Hatirlayinca yine tebessüm istegiyle doldum. Iskele Çarsisi’nda bir terzi dükkanindayim. Yeni gelen gencin telasli ve irkçilik kokan sözlerine karsi, bayragini açtigi Kürd irkinin Ahmad-i Hânî Hazretleri gibi ne Islam alimleri, Selahaddin-i Eyyubiler gibi ne Islam kahramanlari çikardigini söyleyince gencin açilan gözlerine karsi sadece tebessüm ettim.

-Ne diyorsun Hoca’m. Bize bunlari hiç anlatmadilar. Demirci Kava varmis, su varmis, bu varmis. Hem bizim Islam’la bir alakamiz da yokmus.

Bu hususi cahil birakmalarin sadece çok azinlik bir gruba ait oldugunu izahla iktifa etmistim yalniz, çok uzun izaha konjoktür müsait degildi o gün. Keske o gençle bugün tekrar görüsebilseydim diye hayiflandigim çok olur.

Halbuki sadece bir tek alim ve sair  olan Ahmed-i Hânî Hazretlerinin hayati, Üstad Bediüzzaman (RA)’in tabiriyle , “ Dörtbuçuk asirdan beri vahdet-i Islamiye ( Islam Birligi)nin fedakar ve cesur hadim ve tarafdari olarak yasamis  ve dinî an’anesine sadakati gaye-i hayat bilmis ( hayat gayesi kabul etmis) olan Kürdler”i ( Makaleler, Asar-i Bedi’iyye)  anlamak için ne büyük aynadir; bir endam aynasi…

1651’de dogmus, 1707’de vefat etmistir. Mem ü Zin adli meshur eserin yazaridir. Kürtlerin ünlü sair ve mutasavvifidir, din alimidir.. Eserlerini manzum sekilde kaleme almistir. Eserlerinde, devrin sikintilarini ve sahipsizliklerini dile getirmistir. Risale-i Nurda, “Kürtlerin edib dahîlerinden Molla Ahmed Hani” (Tarihçe-i Hayat, s. 32) seklinde kendisinden söz edilmektedir.

Hânî, yörenin önemli müsbet ve dini ilimler merkezlerinden olan Cizre’de bulundugu siralarda meshur eseri Mem ü Zin’i kaleme aldi. Kürtçe olarak kaleme aldigi eserlerinde dini konulara agirlik verdi. Uluhiyet ve varlik konularini isledi. Ahlak, sosyal ve kültürel konularla ilgili görüslerini siirleriyle dile getirdi. Sünni akidesine bagli olup, bu çerçevede kâinatin yaratilisi, insanlara yüklenmis bulunan vazifelerin üzerinde durdu.

Hânî, veli zat olarak kabul görüp, Seyh Ahmed-i Hânî olarak ün yapti. Tasavvufta önemli bir mertebeye sahip olup, sadece Ilahi askla ve günahlardan sakinilarak tam mânasiyla güzel vasiflara sahip olunabilecegini belirtti. Siirlerinde isledigi tema ve vurguladigi konulardan dolayi  Mevlana ve Molla Caminin etkisinde kaldigi ileri sürülmektedir.

Tasavvufla oldugu kadar insanlarin problemleriyle de ilgilendi ve onlarla içiçe yasadi. Toplumda yasanan sikintilar ve halkin sahipsizliginden yakindi. Bu sikintilardan kurtulmanin yolu olarak; içtimai  dayanisma, bilgilenme ve yardimlasmayi teklif etti. Kendi üzerine düseni yapmak için gayret sarf etti. Ilim ve hikmetin maddiyattan önce gelmesi gerektigini vurgulayarak, insanlarin bundaki zaafina dikkat çekti.

Dogubeyazitta bulundugu siralarda Sii alimlerle ilmi münazaralara girdi. Sia alimleri Sünni alimleri dini konularda maglup edip, Siiligi yaymak maksadiyla Iran’dan Dogu Anadoluya gelmislerdi. Ise Dogubeyazittan basladiklari için Ahmed Hânî ile ilmi sohbete basladilar. Ehl-i Sünnet mezhebinin hak ve dogru oldugunu, kendilerinin yanlis ve batil inançlara sahip olduklarini görerek maglup oldular. Bunun üzerine umduklarini bulamayarak Irana geri döndüler.

Halk arasinda veli zat olarak kabul edilen Hânî, bir çok kisinin kurtulusuna vesile oldu. Onun nasihatleri ile bir çok kisi kötü aliskanliklarindan ve yanlis yoldan döndüler Risale-i Nurda kendisi için; edip dahilerden Molla Ahmed (Tarihçe-i Hayat, s. 32), Seyh Ahmed (Münazarat, s. 105), meshur Seyh Ahmed (Kastamonu Lahikasi, s. 186) ifadeleri kullanilmistir. Abdulkadir Badilli tarafindan kaleme alinan “Bediüzzaman Said-i Nursi: Mufassal Tarihçe-i Hayati” adli eserde Hânî; “edip, sair, hamiyet-perver, Resulullaha asik bir zat” (I. Cilt, s. 94) olarak tanitilmaktadir.

Hânî, ömrünün son yillarini Dogubeyazitta geçirdi ve 1707 yilinda burada vefat etti. Halen ziyaretgah olarak kullanilan türbesi Ishak Pasa Sarayinin yakininda bulunmaktadir. Bediüzzamanin çocukluk devresi anlatilirken Hânî ve türbesi ile ilgili olarak ilginç bilgiler aktarilmaktadir. Bediüzzaman Hazretleri 14-15 yaslarinda iken ,bir ara Dogubeyazita giderek bir süre orada kaldi. Gündüzleri medresede kalir, gecelerini ise Haninin türbesinde geçirirdi. Gündüzleri bile girilmeye korkulan türbede gecelerini geçirmesi, halkin dikkatinden kaçmadi. Bundan dolayi halk arasinda Bediüzzaman için, “Ahmed Hani Hazretlerinin feyzine mazhar olmustur” denmeye baslandi. (Tarihçe-i Hayat, s. 32)

En meshur eseri Mem ü Zin’in disinda kaleme aldigi eserlerine dikkatli bakis bile, onun ilim seviyesini asikar edecektir.

Çarkose; ask, ayrilik ve kavusma temalari dört ayri dilde kaleme alinmistir. Rubailerden olusan eserin her bir misrasi Arapça, Türkçe, Kürtçe ve Farsça olarak ayri ayri yazilmistir.

Nûbahârâ Piçûkân; Arapça-Kürtçe manzum sözlüktür. Giris kisminda Kuran-i Kerimi bitiren çocuklara yönelik olarak sarf ve nahiv konularina yer verilmektedir. Eser on üç bölüm olarak kaleme alinmistir. Bu eserin muhtelif zaman ve yerlerde basildigi gibi serhi de yapilmistir.

Akidâ Imâni; iman esaslarini tamamen Sünni görüs çerçevesinde ele almaktadir. Eser seksen beyitten olusmaktadir. Cenab-i Hakkin sifatlari, dua, nübüvvet, tevhid, sefaat, kiyamet ve ahiret gibi konular islenmistir.

Sözü edilen eserler disinda Akîdâ Islâmi, Yûsuf u Zeliha adli eserlerin de kendisi tarafindan kaleme alindigi iddia edilmektedir. Ancak, söz konusu eserlerin kendisine ait olup olmadigi konusu henüz kesinlik kazanmamistir.

“Ehl-i Sünnet Ve Cemaat olan ehl-i hak” ( Lemalar, 23)  ifadesinden de anlasildigi gibi, Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin  “ehl-i hak” tâbirini sadece “ ehl-i sünnet”e  münhasir kilmasinda, “feyzine erdigi” söylenen Ahmed-i Hânî gibi alimlerin eserlerinin büyük payi bulundugu anlasiliyor.

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.