Tipki Hz. Musa, Hz. Harun ve inananlar gibi sikistik. Bir tarafta firavun ve askerleri, önlerinde ise kocaman Nil nehri. Arkada ölüm önlerinde ölüm!
Sebeplerin tükendigi, “eyvah yakalandik!” dedikleri bir anda tam güvenin getirisi sözler: “Rabbim benimledir, bana bir yol gösterecektir” (Suara 62)
Kanlari durduran mucize olay yardimin Suara suresinde “degneginle denize vur” olacak ve nehir ikiye ayrilacakti.
Inanan ve güvenen kullarini Allah ortada koymamisti. Hz. Musa, Hz. Harun ve bütün inananlar beraber selamete kavusmuslardi. Firavun ve inananlarin helak edilmeden önce tufan, çekirge, hasere, kurbaga ve içeceklerinin kana dönüsmesi ile bir çok kez imtihan edildikleri vahyin konudur.
Hz. Musa’nin, her yeri zulmü ile kan gölüne çeviren, hakki hak bilip hak ugrunda gayretli olanlara göz açtirmayan Firavuna karsi çikarken duasi vardi;
“Rabbim! Gögsümü genislet.
Isimi kolaylastir,
Dilimdeki dügümü çöz.
Çöz de sözlerimi iyi anlasinlar.” (Ta ha: 25-28)
Firavuna karsi yalniz basina çikmak zor geldi Hz. Musa’ya. Bir destekçi istedi. Iyi bildigi, kendisine sadik, sözü güçlü birini istedi. Öncelikle yardimci olarak istedigi güvenilir birisi olmasiydi. O’nu yolda birakmasin, arkadan vurmasin… Firavuna giderken söyledigi bir dua daha vardi: “Ailemden birini de bana yardimci yap”( Ta ha: 29)
Zira kendi kavminden yaramaz birine yardim ederken yanlislikla adam öldürmüstü. Dogup büyüdügü topraklardan öldürülme korkusu ile kaçmis ve Rab ‘ine siginmisti;
“…Rabbim! Bana verecegin her hayra ihtiyacim var.”(Kassas: 24)
Rabbim kulunu yine darda birakmadi. Samimi gayretinin sonucunda geçimini saglayacak bir is, sükûn bulacagi bir es ve siginacagi bir yuva verdi. Sözünde durup, zamanini doldurduktan sonra artik tebligi yapmak için yola koyuldu.
Firavunun zulmünden kurtulup o kadar mucizelere sahit olan onca inananlarin, artik dönmesi imkansizdi. Lakin insan yine nankörlügünü yapacakti. Hz. Musa’nin yanlarindan ayrilmasinin akabinde içlerinde Hz. Harun’un da yanlarinda olmasina ragmen kalplerinden atamadiklari buzagi sevgisine tutulup aliskanliklarinin içine tekrar daldilar.
Inanmayan ne kadar büyük bir olay yasasa da inanmayacak, görmek istemeyen görmeyecek, anlamak istemeyen de anlamayacak ve inadinda israr edecekti.
Aradan asirlar geçse de insan ayni kalacak, yine bir çok badireler atlatacak, birbirinden farkli bir çok olaylar yasayacak, kaldirilmasi zor imtihanlari olacak, imtihan oldugunun farkinda oldugu halde yine isyan edecekti.
Bir çok emek verdigi ve ama anlasamadigi esiyle, kazanç saglayamadigi isiyle, kendini güvende hissetmedigi topraklariyla, gayretlerinin sonucu elde ettigini düsündügü makamiyla, okumalarindan elde ettigi bilgisiyle, eline verilene bütün imkanlariyla vs. imtihan edilecekti.
Yapilan hiçbir olumsuzluklarda kendini suçlu görmeyecek ve bir suçlu arayacakti. Ve her zaman karsidakini degistirme gayreti içine girecekti.
Halbuki Hz. Musa Maide suresi 25. Ayetinde su devirde yasayan, aklini kullanmayan, kalbine söz geçiremeyen, inanmasini güvenerek ve teslim olarak gösteremeyen kullara söyle haykiracakti;
“Ey Rabbim, benim gücüm sadece kendime ve kardesime yeter. Artik bizimle o yoldan çikmis toplulugun arasini ayir.”
Acaba Hz. Musa’nin esine, evlatlarina, ailesine yada toplumuna degil de neden sadece gücü kardesine yetiyordu?
Çünkü kardesi de kendisi gibi Nebi-Resuldü.
Gayet açik ifadeler ile dile getirilen bu gerçek anlasilmadigi müddetçe; bazen eslere, bazen çocuklara, bazen de emri altinda gücü yeten kisilere zorlayan, zorlastiran, kolaylastirmayan, nefret ettiren durumunda olunulacaktir.
Sözün özü; hiç kimseye evladimiz da olsa örnek olup tavsiye etmekten baska gücümüz yoktur. Ve herkes gücü nispetince zalimdir. Zalimler cezasini hem bu dünyada hem de ahirette muhakkak alacaktir.