Türkiye’de sağ ve sol siyaset üzerine yapılan değerlendirmelere bakıldığında pek çok parametrenin dışarıda bırakıldığı gözlemlenmektedir. Türkiye’nin siyasi yelpazesini sağ ve sol kavramlarıyla ele almak ve tanımlamak çoğunlukla eksik ve yanıltıcı sonuçlara götürmektedir. Çünkü sağ ve sol ayrımları Türkiye siyasetinin kendi dinamikleri ile oluşmuş tanımlamalar değildir. Son iki yüz yılda yaşadığımız siyasi süreçlerin ve kavramsallaştırmaların batıdaki gelişmelerden bağımsız değerlendirilemeyeceğini düşünüyorum. Kanaatimce Türkiye’deki siyasi yaklaşımları sol siyaset parantezine alarak yapılan analizler yerine bütün siyasi akımları birlikte değerlendiren perspektiflere ihtiyaç vardır. Siyasi akımların ve fikirlerin sosyolojik ve tarihsel temellere dayanan bir gerçekliği yoksa başarılı olma şanslarının da olmadığına inanırım. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin siyaset tarihinde gerçek bir sosyal tabana sahip olan ve bu tabanın talep ve ihtiyaçlarına cevap verebilen “sosyoloji temelli siyaset” paradigmasının çok partili sisteme geçtiğimizden bu yana başarılı örneklerinden bahsedebiliriz.
Türkiye toplumu; kültürü, geleneği, tarihsel gerçekliği ve toplumsal yapısıyla batı toplumlarından çok farklıdır. Türkiye toplumunda sınıfsal bir yapı ve mücadele yoktur. Kilise ve ruhban sınıfı gibi siyasetin bir parçası olan dinî bir yapı da yoktur. Sanayi toplumu olmadığı için bir işçi-emekçi sınıfından da bahsedilemez. Sol çevrelerin etkisiyle bazılarının iddia ettiği gibi kırsalda feodal yapılanma da söz konusu değildir. Bazı bölgelerimizdeki aşiret yapılanmalarında toprak sahibi asillerin köylüleri çalıştırdığı bir sistem de bizde yoktur. Aşiretler, aralarında kan bağı olan geniş aile topluluklarıdır. Hiçbir zaman bağımsız ve yerel siyasi otorite olamayan aşiretler, aile büyüklerinin bilirkişi sıfatıyla öne çıktığı ve aile mensuplarına göz kulak olduğu kültürel yapılardır. Bu yüzden sınıf çatışması, emekçipatron, feodalite gibi kavramlarla siyasi söylem geliştiren Marksist teoriler, Türkiye sosyolojisinde sosyal-toplumsal bir karşılık bulamamış, daha çok “aydınlanmacı bir fikir hareketi” ve bir “kadro hareketi” olarak kalmışlardır.
Türkiye’de kendisini sol olarak tanımlayan bir sosyolojik tabanın varlığı inkâr edilemez. Ancak bu sosyolojinin tarihsel dayanağı iki yüz yıllık batıcılık siyasetidir. Solculuğu bir üst kimlik olarak gören bu sosyolojik tabanın alt katmanlarına inildiğinde kendini sosyal demokrat, Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi ve çok az da olsa farklı sol ideolojilerle tanımlayan marjinal gruplar karşımıza çıkmaktadır. Belki de Türkiye’ye mahsus garip tecellilerden biri olarak bu sosyolojik tabanın önemli bir kısmı, ilginç bir şekilde Türkiye’de sosyo-ekonomik piramidin en üst katmanlarında yer alır. Bu çevreler, iyi eğitimli ve yüksek gelir grubuna dâhildir. Kendilerini cumhuriyet döneminin elitleri olarak görürler. Cumhuriyet kazanımlarından, laiklikten ve geriye gidişten endişelidirler. Aralarında derin farklılıklar olsa da sağ sosyolojik tabandan destek alan iktidarlara karşı, salt karşıtlık motivasyonuyla merkez sol siyaseti desteklerler. Bu kesimlerin önceliği, imtiyazlarını kaybetme korkusu olduğu için iktidar merkezini elde tutmak adına daima vesayet sistemini desteklemişler; inkâr, asimilasyon ve ayrımcılık politikalarına arka çıkmışlar, darbe ve müdahaleleri normal görmüşlerdir. Türkiye’nin sosyolojik gerçekliğinde azınlıkta bir zümre olduklarını bildiklerinden dolayı iktidar olabilmek ve iktidarda kalabilmek adına küçük grupların devrimci halk savaşı hazırlıklarını ve silahlı yapılanmalarını da mazur görmüşlerdir.
Türkiye’deki sol siyaset müntesipleri, kültürel anlamda batı ile tam entegrasyonu savunurlar. Kendi kültürlerine aidiyetleri çok zayıftır. Tarih onlar için cumhuriyet tarihi ile başlar. Kendilerini yaşadıkları coğrafyaya ait hissetmezler. Büyük bölümü Müslümanlığa bir kimlik olarak bağlılık duysa da dinin kurallarının yaşama müdahale etmesini kabul etmezler. Az bir kısmının dinî inancı yoktur. Çoğunlukla batı hayranıdırlar. Anadolu kültürünü, geri-arkaik bir kültür olarak görürler. Azımsanmayacak bir kısmı da Müslümanlığın, geri kalma sebebi olduğuna inanır.
Kendisini sağ olarak tanımlayan sosyolojik tabana gelince, bu kesim Türkiye’nin çoğunlukta olan sosyolojik unsurlarıdır. Genel özellikleri itibarıyla dindar, muhafazakâr, milliyetçi ve İslamcı olarak tanımlanırlar. Çoğunluk olmalarına rağmen cumhuriyetin ilk dönemlerinde siyasetin merkezinde yer alamamışlardır. Ülkenin sosyo-ekonomik hiyerarşisinde alt katmandadırlar. Çok partili sisteme geçtikten sonra siyaset sahnesinde kısmen yer bulabilmişlerdir. Bu çevreler sosyal alanlarda olduğu gibi siyasette de lider odaklı bir bakış açısına sahiptir. Kendilerini anlayan, taleplerini politikaya çevirebilen, verdikleri yetkiyi cesaretle kullanabilen ve dik durabilen liderlere destek verirler. Bu sosyolojinin ilk lideri, Sayın Adnan Menderes’tir. 1960 Darbesi’nden sonra Sayın Süleyman Demirel’in ilk dönemine destek vermişler fakat Demirel’de aradıklarını bulamayınca desteklerini geri çekmişlerdir. 12 Eylül darbecilerine karşı Sayın Turgut Özal’ı tercih etmişler, 28 Şubat darbecilerine karşı da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemişlerdir.
Bu sosyolojik tabanın genel özellikleri arasında ilk göze çarpan husus kendi kültürlerine aidiyet duymaları ve bu yöndeki politikaları desteklemeleridir. Türk milletinin tarihsel derinliğine sahip çıkmanın yanında yaşadıkları coğrafyaya çok kıymet verirler. Türkiye’nin “dünyada adalet ve hakkaniyeti sağlama” gibi bir misyonu olduğuna inanırlar. Siyaseti sadece ideolojiye indirgemezler. Kuşatıcı merkez siyasete destek verirler. Dindardırlar ama dinin siyasete alet edilmesinden hoşlanmazlar. Yöneticilerden dine ve dindarlara saygı beklerler. Ayrımcılık politikalarını desteklemezler. Atatürk’ü kurucu lider olarak görür, saygı gösterilmesini bekler fakat Atatürkçülük yapılmasından hoşlanmazlar. Aslında laiklikle de sorunları yoktur. Laiklik adı altında dine ve dindarlara baskı yapılmasını kabul etmezler. Cumhuriyetle hiçbir zaman sorunları olmamıştır ama cumhuriyetçilik adına atanmışların, seçilmişler üzerinde vesayet kurmasını kabul etmezler.
Türkiye’deki siyaset sahnesinde sağ sosyolojik taban olarak bilinen çevrelerde muhafazakârlık; geleneğin, örfün ve kültürün korunmasında devreye giren bir muhafazakârlıktır. Yoksa siyasi olarak bu çevreler değişimci ve ilerlemecidir. Türk siyasi tarihine bakıldığında açık ve net bir şekilde görülür ki bu muhafazakâr denilen çevreler bütün siyasi demokratik reformlara destek vermişler hatta iktidarda oldukları dönemlerde demokratik reformlara öncülük yapmışlardır. Bu çevrelerin milliyetçiliği de kuşatıcı ve kapsayıcı bir “Türklük” ve “Türk milleti” anlayışıdır. Türklüğü ırkçılık ve ayrımcılık penceresinden görmezler. İnkâr ve asimilasyon politikalarına karşıdırlar. Yabancı düşmanlığı yapılmasını onaylamazlar.
Türkiye’de sağ siyaset tabanında ana damar, dindar cami cemaatidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında maalesef dinî eğitim imkânı olmamış; dindarlık, gelenekler ve örf üzerinden kendi varlığını devam ettirmiştir. Bugün de dindarlık, Diyanet temelli bir bakış açısıyla ve devletin sistem içerisinde yer verdiği İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip Liseleri üzerinden kendisini ifade etmektedir. Bazı çevreler ısrarla dindarlığı, cemaatler ve tarikatlar üzerinden görmek istese de aslında cemaatlerin ve tarikatların toplumsal karşılığı çok da güçlü değildir. İslamcılığa gelince; Türkiye’de siyasal İslamcılık 70’li yıllardan sonra ortaya çıkmış ve toplumsal zeminde geniş etki alanları oluşturamamıştır. Sol fikir ve akımlar gibi siyasal İslamcılar da çoğunlukla kadro hareketi olarak kalmıştır. Siyasal İslamcı hareketler içinde yöntem olarak en dikkat çekici olanı Millî Görüş hareketidir. Demokratik meşruiyet zemininde sandık yoluyla iktidara taliptir. Soğuk savaş şartlarında geliştiği için batıyla işbirliği yaparak, liberal politikaları destekleyerek, dinî inanç ve fikir hürriyetinin sağlanabileceğine inanmış bir harekettir. Merkez sağ siyaset tabanından konjonktürel olarak destek bulsa da gerçekte Millî Görüş hareketi de bir kadro hareketidir. Sağ siyaset tabanı hiçbir zaman merkez siyaseti temsil eden lider ve organizasyonlara ideolojik gömlek giydirilmesini tasvip etmemiştir.
Sağ ve sol siyasetin Türkiye tarihinin son dönemlerindeki görünümüne geldiğimizde şunları söyleyebiliriz: 2017 referandumuyla kabul edilen değişiklikte yasama, yargı ve yürütme kapsamlı biçimde değiştirilmiştir. Artık bürokratik vesayete dönüşün mümkün olamayacağı biçimde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ve 50+1 sistemine geçilmiştir. Devlet, kendisini millete emanet etmiştir. Yine bu süreçte Sayın Erdoğan’ın söylemlerinde sloganlaşan “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet” anlayışıyla millî devlet doktrini ilan edilmiştir. Arkasından Cumhur İttifakı doğmuştur. Bu gelişmeleri gerek sol siyaset gerekse sağ siyaset elitleri doğru analiz etmedikçe başarılı olmaları mümkün görünmemektedir. Sağ siyasete yön verenlerin özellikle Sayın Erdoğan’ın bu duruşunu anlamadan ve Erdoğan perspektifine katılmadan ayakta kalmaları zor görünmektedir. Sağ siyaset tabanını yönetenlerin en başta yapması gereken şey, Türkiye sosyolojisindeki ve sağ siyaset tabanındaki değişim süreçlerini ve değişim dinamiklerini doğru bir değerlendirmeye tabi tutmaktır.
ŞEHİRLEŞME, SANAYİLEŞME, KÜRESELLEŞME
Türkiye’de yaşanan sosyolojik değişimlerde üç konunun belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birincisi kırsaldan kentlere doğru yaşanan göçlerdir. 1950’lerden itibaren ve özellikle 1960’lardan sonra Türkiye’de kırsaldan kentlere doğru büyük bir göç dalgası başlamıştır. Geçmişte Türkiye nüfusunun %80’i kırsalda yaşarken 2000’li yıllardan itibaren artan kentleşmeyle birlikte bu oran tersine dönmüş ve nüfusun neredeyse %80’i kentlerde yaşamaya başlamıştır.
Türkiye’nin sosyolojik yapısını derinden etkileyen ikinci unsur, sosyo-ekonomik anlamda toplum yapımızın değişmesidir. 1980 sonrasında liberal ekonomi politikalarıyla dünyaya açılma sürecine giren Türkiye’de, artan sanayileşmeyle birlikte yeni bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır. Türkiye artık tarım toplumu olmaktan ziyade bir sanayi toplumu hâline gelmiş ve bir orta gelir sınıfı oluşmuştur.
Türkiye’deki sosyolojik siyaset tabanlarını etkileyen üçüncü unsur ise küreselleşme ve internet devrimiyle gelen değişimlerdir. Küreselleşme ve dijitalleşmeyle beraber gelen popüler kültür, bir yandan özellikle dinî ve millî kültürün mevzi kaybetmesine sebep olurken diğer taraftan toplumsal bağları ve aidiyet duygularını zayıflatmaktadır. Yeni nesillerde popüler kültür yaygınlaştıkça yerel kültür arka plana itilmekte, dinî ve millî aidiyetler önemsizleşmektedir. 1950’lerden itibaren oran olarak %65-70’lerde olan sağ siyaset tabanında yukarıdaki değişimlerin ciddi etkileri olmuştur. Özellikle gençlerde sağ siyaset tabanındaki karakteristik özellikler yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır.
İYİ YÖNETİLEMEYEN ÜÇ SÜREÇ
Şehirleşme Süreci: Sağ siyaset tabanında yukarıda bahsi geçen değişim dinamiklerinden özellikle kentleşme sürecinin iyi yönetilemediği ortadadır. Kadim medeniyetimizde şehir kurmanın en güzel örneklerini veren bizler, kültürel kimliğimize uygun bir şekilde yeni şehirler kuramadık ve bu süreci kendimize göre yönetemedik. Halktan kopuk imar düzeniyle, site tarzı yapılanma ve rezidanslarla mahalle kültürü yok oldu.
Kültür Politikaları: Kültür politikalarında istenilen adımlar atılamadı. İktidarlardan bağımsız millî kültür politikaları geliştirilemedi. Özellikle popüler kültürün gençlerimizi kuşatan olumsuz etkileri karşısında gerekli düzenlemeler yapılamadı.
Millî Eğitim Politikaları: Türkiye’nin millî kültür politikaları yanında en çok önem vermesi gereken husus millî eğitim politikalarıdır. Ancak kabul edilmesi gereken bir hakikat net bir şekilde karşımızda durmaktadır: kültür ve eğitim politikalarında maalesef başarılı olunamamıştır. Genç nesillerde hayal kırıklığı oluşmuştur. Oysa ülke olarak genç bir nüfusumuz vardır ve neredeyse her yaş kuşağında 1 milyonluk bir nüfusa sahibiz.
BUNDAN SONRA SİYASET YAPARKEN NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Öncelikle sorunlara sebep olan durumlar hakkında sağlam temellere dayanan analizler yapılmalıdır. Yaşanan sıkıntıların temelinde küresel politikalarla millî devlet politikaları arasındaki gerilim yatmaktadır. Dindarlık hassasiyetleri, ailenin muhafazası, sokak köpekleri, geçim sıkıntısı gibi konularda siyasetçiler sosyolojik tabanlarından gelen talepleri dikkate almak zorundadır. Sağ siyaset tabanının beklentilerini karşılamak yerine sol siyaset tabanına ve küresel taleplere şirin görünme doğrultusunda atılan adımlar ters tepmektedir. Sağ siyaseti yönetme pozisyonunda olan siyasilerde gözlemlenen ve özellikle dindar, muhafazakâr çevrelerin yaşam tarzına aykırı görüntülerle kendini gösteren yönelimler, doğal olarak sağ siyaset tabanında tepkilere neden olmaktadır. Bağımsızlık perspektifi ve millî devlet doktrini doğrultusunda bir siyaset yaklaşımı öne çıkarılmalıdır. Çıkar esaslı ve pozisyon öncelikli siyaset anlayışı terk edilmeli; bağımsızlık vurgusunu öne çıkaran ve bu alanda Türkiye siyaset tarihinin en başarılı örneklerini sergileyen Sayın Cumhurbaşkanımızın etrafında kenetlenilmeli, çerçevesini onun belirlediği ülke esaslı millî politikalara dönülmelidir.
Şehirleşme, sanayileşme ve küreselleşme süreçleri sonunda Türkiye’de artık aidiyetler ve genel anlamda sosyoloji değişmiştir. Geçmişte %70’e %30 gibi tezahür eden sağ ve sol siyaset tabanlarındaki oran, yaşanan değişimler neticesinde %55’e %45 gibi bir orana gelmiştir. Dolayısıyla sağ siyaset tabanına yaslanan siyasetçilerin bu değişimleri dikkate alması ve politikalarını bu sosyolojik gerçekliğe göre yeniden yapılandırması gerekmektedir.
Sol siyaset açısından da Türkiye’nin sosyolojik yapısını dikkate alarak siyaset geliştirebilmek pozitif neticeler verebilir. Özellikle son on yıldır somut şekilde ortaya koyulan milli devlet, bağımsızlık ideali, çok boyutlu dış siyaset ve ülke esaslı politikalar sol siyaseti başarıya götürebilir.
Ayhan OĞAN / Cumhurbaşkanı Danışmanı
Afganistan Platformu (AP), savaşın değil barışın dilini dünyaya taşımak için Türkiye’den güçlü bir iletişim atağı başlattı.
Başkan Erdoğan’ın talimatıyla AFAD ekipleri Gazze’ye gidiyor. İsrail basını Türkiye’nin sahada fiili güç oluşturmasından rahatsız. Ankara, Gazze’de yeni bir insani ve siyasi etki merkezi kurmaya hazırlanıyor.
Gazze’ye insani yardım götürmek için yola çıkan Sumud Filosu, İsrail’in ablukasını aşamadı ama insanlığın onurunu tüm dünyada ayağa kaldırdı.
HABER - ÖNDER GÜZELARSLAN - Birleşmiş Milletler, Türk iş insanı Mustafa Tatar’a “Uluslararası Barış Elçisi” unvanı verdi.
İstanbul’da bisiklet severler “Sumud İçin Pedallıyoruz” diyerek Gazze’deki insani krize dikkat çekti.
HABER / ÖNDER GÜZELARSLAN - Manisa Vakfı, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü kapsamında İstanbul Engelliler Derneği üyelerini ağırlayarak farkındalık oluşturan anlamlı bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.
HABER / ERCAN KUTLU - Kahramanmaraşlı usta Mehmet Poyraz’ın açtığı Mehmet Chef; kebap, kelle–paça, zeytinyağlı, serpme kahvaltı ve paket servis hizmetiyle Bahçekent’in yeni lezzet adresi oldu.
Mustafa Böyükata, Anadolu’nun gönüllü çevrecilerinden Abdullah Karataş’ın ağaç sevgisini, diktiği binlerce fidanı ve Türkiye’nin farklı bölgelerinde yürüttüğü doğa çalışmalarını anlatıyor.
ERCAN KUTLU - Bahçekent Furkan Işık Bulvarı’nda hizmet veren Komagene şubesi, işletmeci Nevzat Söylemez’in güler yüzlü yaklaşımı ve özel bademli-cevizli çiğ köfte tarifiyle bölge halkının favorisi oldu.
HABER / ERCAN KUTLU - Bahçekent’te yıllardır yüzlerce eve titiz işçilikle hizmet veren Caner Demirezen, bölge halkına en kaliteli boyayı en uygun fiyatlarla sunduğunu ve tüm işlerinin arkasında durduğunu ifade ediyor.
Çekmeköy Çamlık Mahallesi'nde İETT şoförü tartışma sonrası kontrolü kaybetti, otobüs kaldırıma çıkarak araçlara ve yayalara çarptı. Olay yerinde panik yaşandı, yaralılar yola savruldu.
Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde bir gemide bakım sırasında karbondioksit tüpü patladı. İlk belirlemelere göre 1 işçi hayatını kaybetti, 4 kişi gazdan etkilenerek hastaneye kaldırıldı.
HABER / NEZİR KARAYÜN / ADOM AJANS - İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Tokat merkezli 12 ilde düzenlenen yasa dışı bahis operasyonlarında 32 şüphelinin yakalandığını duyurdu.
HABER / AHMET KARAYÜN / ADOM AJANS - İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul, İzmir, Artvin, Kastamonu, Mersin ve Mardin merkezli olmak üzere 21 ilde 1 Milyar Liralık İşlem Hacmi Ortaya Çıktı.
AK Parti’nin açıklamasıyla gündeme oturan “PKK silah bırakıyor” iddiası sonrası uzmanlar konuştu. Güvenlik, siyaset ve kamuoyunun ortak beklentisi: Kalıcı barış ve toplumsal huzur.
18. TTI İzmir Uluslararası Turizm Fuar ve Kongresi’ ile ‘TTI Health 2. Sağlık Turizmi Fuarı’ düzenlenen törenle açıldı. Turizm sektöründen birçok katılımının bir araya geldiği fuara Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Mimar Ferdi Z
Çan’dan Çanakkale’ye gelirken uğramanız gereken leziz bir mekan. Özkan'ın misafirperverliği ve kırmızı etin çeşitliliğiyle damak tadınıza hitap edecek.
Çanakkale, doğası ve tarihi dokusuyla son yıllarda yerli ve yabancı turistlerin yeni gözdesi oldu. Şehir, yılın dört mevsimi ziyaretçi akınına uğruyor.
2025 yılı resmi tatil günleri ve tatil önerileri ile yeni yıla hazır olun.
Yunanistan, Türk vatandaşlarına cazip fiyatlarla gayrimenkul satın alıp oturma izni alma fırsatı sunuyor. Yeni projelerle bu imkan genişletiliyor.
Bursa Konyalılar Derneği, 5. Şeb-i Arûs programını bu yıl “Gönüller Gazze İçin” temasıyla düzenliyor. Mevlânâ’nın sevgi ve merhamet çağrısı, Gazze’nin acısıyla birleşiyor.
İzmir Çiğli’de düzenlenen Erzurum Tanıtım ve Gastronomi Günleri, konserler, sahne gösterileri ve yöresel lezzetlerin yer aldığı etkinliklerle yoğun ilgi gördü ve coşkuyla sona erdi.
Nevşehir’de açılan Ahmet Minguzzi Skate Parkı, hem spor alanı hem de sanat dokunuşlarıyla dikkat çekerken, genç yaşta hayatını kaybeden Ahmet Minguzzi’nin anısını yaşatıyor.
Trabzon Kitap Fuarında okurlarla buluşan Mücahit Güler, “Tevhid Bağlamında Logoterapi” eseriyle büyük ilgi gördü. Kitap, insanın anlam arayışını Kur’ani bir perspektifle ele almasıyla dikkat çekti.
İzmir Öğretmen Akademilerinde konuşan Eğitimci-Yazar A. Levent Ertekin, tüm mal varlığını eğitime bağışlayan Melahat Aksoy’un hayatını ve fedakârlıklarla dolu öğretmenlik öyküsünü anlattı.
Sebze ve meyvelerin plastik poşette bekletilmesi, dioksin tehlikesi, organik ürün yanılgısı ve gıdaların doğru saklama yöntemleri… Uzmanların yıllardır uyardığı kritik bilgiler.
KARYA FARMA, kadim Karya topraklarının şifa mirasını modern bilimle buluşturdu. HBX-2371 GOLD SMART DROP, doğadan ilham alan yenilikçi bir yaşam formülüdür.
Modern çağın sessiz salgını haline gelen uykusuzluk, artık bireysel değil toplumsal bir kriz. Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER, bu çağın en yorgun zihnini anlatıyor.
Basit belirtiler bazen ciddi hastalıkların habercisi olabilir. Vücudun verdiği 20 önemli sinyali doğru okumayı öğrenin.
Uzmanlara göre yaşlılarda en sık ölümle sonuçlanan iki tehlike var: düşme ve boğulma. Basit önlemlerle bu riskler büyük ölçüde azaltılabiliyor.
RÖPORTAJ / ERCAN KUTLU - Bahçekent’te ilk kez açılan çikolata mağazası, özel günler ve sağlıklı yaşam için tatlı bir buluşma noktası oldu.
HABER: / Ercan KUTLU - Başakşehir Belediyesi’nin geleneksel “Çaya Geldik” etkinliği 654 Ada’da yoğun ilgi gördü. Komşuluk bağı güçlendi, çocuklar eğlendi, belediyeye teşekkür mesajları yağdı.
Bahçekent’te yaşayan Orhan Sami’nin kızı Hevi Zana Sami, 3 yıl üst üste okul birincisi olarak plaketle ödüllendirildi. Başarı hikâyesi ilham veriyor!
HABER / ERCAN KUTLU - Bahçekent’in kuruluşundan bu yana hizmet veren Bahçekent Copy ve Baskı Merkezi matbaa, tabela, promosyon ve kurumsal baskılarda kalitenin adresi olmaya devam ediyor.
ÖZEL HABER / MEDYA90 - Yeni yönetimiyle dikkat çeken Bahçekent 654 Ada Sitesi, tecrübeli isimler Volkan Sarıca ve Kadir Kaya öncülüğünde site sakinlerinden tam not alıyor.
Yozgat’ta “Anadolu Selçuklu Hastaneleri ve Darüşşifa Uygulamaları” Konuşuldu
Niğde Belediyesi, toplumun temel taşı olan aile yapısını güçlendirmek ve gençlerin geleceğe daha sağlam temeller üzerine inşa edilmesini sağlamak amacıyla önemli bir adım attı.
Niğde Belediyesi’nin düzenlediği 2. Tiyatro Festivali, 15-22 Şubat 2025 tarihleri arasında gerçekleşti. Sekiz farklı oyunun kapalı gişe sahnelendiği festivalde, 4000 sanatsever Niğde Belediyesi Kültür Merkezi’nde sanatla buluştu.
Niğde Belediyesi Zabıta ekipleri, yılbaşından bu yana 438 iş yerini denetledi. Hijyen, gıda güvenliği ve fiyat kontrolü yapılarak halk sağlığının korunması hedefleniyor.
Niğde Belediyesi, sömestr tatilinde çocuklar için tiyatro festivali düzenliyor. 18 Ocak-2 Şubat 2025 tarihleri arasında gerçekleşecek etkinlikler eğlenceli ve öğretici oyunlar sunuyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.