“Amca, şöyle otur,” dedi.
Ben itiraz ettim.
“Lütfen kalkma, ben rahat gidiyorum,” dedim, fakat fayda etmedi. Dinlemedi sözümü, bir kez kafasına koymuş. Edep erkân görmüş biri. Kolumdan çekip kalktığı yere beni oturttu. Kendisi ayakta gidiyordu. Biraz zaman geçti. Elindeki çantayı fark ettim. Bana ağır göründü. Delikanlıyı dürtükledim.
“Yerini bana verdin, ayakta kaldın. Bari çantanı yanıma bırak, elinde taşıma,” dedim.
Kulağıma doğru eğildi.
“İçinde ekmek var, o sebeple yere koymadım,” dedi.
“Nerelisin?” dedim.
“Erzurum, Hınıs’tan,” dedi.

Bizim orada ekmek yere düşse üç defa öpüp başımızın üzerine koyardık. Öyle gördük. Aileden, anadan, çevreden, mektepten, medreseden öyle öğrendik. Hoşuma gitti delikanlının söylediği. Buraya geldiğimizden bu yana nimete saygıyı görmedik. Burada nimete saygı, komşuluk gibi, görmezlikten geliniyor.
Bizim elleri özlemişim…