Cumhurbaskanimiz Erdogan ile bir dönem kader arkadasligimiz olmustur. Ayni davada ayni saflarda ve birlikte mücadele ettik. Birçok hüzün ve aciyi birlikte yasadik. Fakat ne yazik ki artik kendisine ulasamiyor derdimizi anlatamiyoruz. Insallah bu yazi sayesinde çok önemli gördügüm iki hususta olumlu ilerlemeler kaydedebilir. Birinci konu askeri vesayet ile ilgilidir.
1990’li yillarin sonuna dogru Necmettin Erbakan Basbakan oldugunda darbeci generaller küplere binmisti. “Bu ülkeyi Basbakan degil biz idare ediyoruz” dercesine Türk Silahli Kuvvetlerinde akla ziyan isler yapilmaya baslamislardi. “Gözünün üstünde kasin var” misali “esinin üstünde basörtüsü var” denilerek binlerce askeri ordudan atmaya baslamislardi.
Basbakan Erbakan darbecilerin zorbaliklarindan bunalarak tarihe geçen “28 Subat 1997” kararlarini imzalamak zorunda kalmisti. Arkasindan benim de içinde bulundugum binlerce asker Yüksek Askeri Sura (YAS) karari ile ordudan atilmaya basladi.
Daha önce de YAS kararlari ile ordudan atilmalar vardi. Fakat ilk kez yüzlerce dosya Sura’nin önüne geliyor ve yargiya kapali oldugu için darbeci generaller her türlü hukuksuzlugu acimasizca yapabiliyorlardi. Basörtüsü gibi tamamen özel hukuk çerçevesinde ele alinmasi gereken ve Anayasanin tanidigi din ve vicdan özgürlügü kapsaminda degerlendirilmesi gereken kurallar ayaklar altina alinmisti. Görevinde çok basarili subaylar da dâhil olmak üzere kimsenin gözünün yasina bakilmadan büyük bir tasfiye operasyonu düzenlenmisti.
Basbakan Erbakan gelen tepkileri bertaraf etmek için “onlar ordudan ayirir biz belediyelerde ise aliriz” diyerek benim de içinde bulundugum 30 resen emekli askeri Istanbul Büyüksehir Belediyesinde göreve çagirmisti.
Bu dönemde Büyüksehir Belediye Baskani Erdogan çok büyük hizmetlere adim atiyordu. Ben de Müdür Yardimcisi olarak Belediyenin çesitli kurumlarinda hizmet ettim. Bu durum darbeci generalleri çileden çikarmisti. Öyle ki ordudan resen emekli edilen bizlerin “memur olamayacagini” iddia ederek; medyanin da yardimi ile linç kampanyasi düzenlemislerdi.
Bu düsmanca tutum karsiliginda Türkiye sinirlari içerisinde hiçbir belediye bizim gibi emekli edilen askerleri istihdam etme cesareti gösterememisti. Bir iki tane istisna var ise de onlarda direnemeyip memurluktan ayirmak zorunda kalmislardi. Fakat Baskan Erdogan, israrla bizim görevde kalmamizi istiyor bütün saldirilari gögüslemeye devam ediyordu.
Bu dönemde Istanbul tarihinin en güzel belediyecilik hizmetlerini gördü. Burada gösterilen halka hizmet tarzi sayesinde Cumhurbaskani Erdogan halkimizin güvenini kazanmisti. Belki de buradaki basarilarindan dolayi girdigi bütün seçimleri kazanarak tarihte ender devlet adamlarina nasip olan bir noktaya ulasti.
Elbette darbeci generaller ve ABD’ye usaklik eden Siyonist guruplar, sendika, isveren, medya çeteleri bu durumdan çok rahatsizdi. Sonunda amaçlarina da ulasarak Erdogan’i Baskanliktan indirmeyi basardilar. Askeri vesayet sisteminin kendilerine sagladigi imkânlar sayesinde Baskan Erdogan’i bir siir okudu diye hapse atilmisti.
Yerine gelen Ali Müfit Gürtuna isimli sahis darbeci generallere boyun egerek Istanbul Büyüksehir Belediyesinde benim gibi çalisan 30 civarindaki arkadasimizin isine son verdi.
Erdogan’in basina gelen kendisi için aslinda bir felaket degildi. Tam tersine; halkimizin Erdogan’i lider olarak tanimasi için iyi bir firsat olmustu. Nitekim hapis cezasini çektikten sonra yeni kurulan Ak Parti’nin Genel Baskani oldu. Bundan sonra da çok az kimseye nasip olan devletin en üst kademesinde yöneticilik yapmaya basladi. Halen de bu görevini basari ile yürütmektedir.
Bizler için ise kader aglarini bir baska sekilde örmüstü. Her birimiz yurdumuzun hatta dünyanin bir tarafina dagilmis Allah’tan rizkimizi aramaya bakiyorduk. Zira hepimizin bakmakla yükümlü oldugu bir ailesi ve yakinlari vardi. Benim gibi denizci askerler gemilerde çalisiyordu. Diger arkadaslarim ise ya kendiislerini kurmaya ya da ücretli olarak çesitli özel sektör kuruluslarinda çalismaya baslamislardi.
Bu arada hukuk mücadelemize devam ediyorduk. Emekli edilen askerlerin memur olarak çalisabilecegine dair mahkeme kararini çikarmayi basarmistik. Fakat daha önemli olan Adaleti Savunanlar Dernegini (ASDER) kurarak darbeci generallerle mücadelemizde önemli bir adimi atmis olduk.
Rizki veren Allah’tir. Bazilarinin bol; bazilarinin ise az yazilmistir. Hayatin gerçeklerini anlayan insanlar için bu konu tamamen bir nasip meselesidir. Insanlar kimsenin rizkina mani olamazlar. Fakat Allah bizden her ne sart olursa olsun çalismamizi istemistir. Leyselil insane illa ma’sa (insana ancak çalistiginin karsiligi vardir. Necm 39) ayeti bunu emreder.
Allah, hem bizi hem de Erdogan’i bu konudaki çalismalarinda muvaffak kildi. Erdogan Cumhurbaskanligi Sistemine geçilerek tak basina ülkeyi yönetme imkâni buldu. Bizler ise Anayasal düzeni silah zoruyla yikmak isteyen ve bankalari hortumlayarak yetimin malina göz koyan darbeci generalleri yargiya götürerek; müebbet hapis cezasi almalarini sagladik. Hatta bu kararlar üst mahkeme tarafindan onaylanarak kesinlesmis oldu.
Kisaca söylemek gerekirse Allah emegimizin karsiligini dünyada iken dahi almayi nasip etti. Simdi isin kolay kismi kalmisti. Darbeci ve yüz milyarlarca dolarlik yolsuzluk yapan hortumcu generallerin cezalarinin infaz edilmesi gerekiyordu. Ayrica magdur ettigi özellikle asker binlerce insana tazminatlarinin verilme sorumlulugu vardi. Hatta bu konuda Kamu Denetçiligi Kurumu dahi hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gerekli düzenlemeler yapilmasi için gerekçeli yazilar göndermisti.
Iste bu noktada sebebini anlayamadigim bir sekilde hükümet tarafindan bir ürkeklik ve acima duygusu yasanmaya basladi. Ne müebbet hapis cezasi alan darbeciler hapse atilmis ne de magdur edilen insanlara haklari geri verilmisti. Özellikle kararname yolu ile ordudan atilan asker arkadaslarimiza zirnik dahi verilmemisti. Biz YAS magdurlari ise emekli haklarimizi almakla yetinmis bir kurus tazminat dahi alamamistik.
Is Kanunu ile ilgili düzenlemeler ve infaz kanunu; yapilmasini devletin sorumlu oldugu görevleri yapmasi için yeterlidir. Yeni bir yargi reformu gerekli olsa da en azindan bu konularda degisiklik sart degildir.
Zaten sosyal bilimler ve hukukta su husus çok açiktir. Eger bir devlet; suçlulari hapse atip cezalandiramiyor ve magdur edilen vatandaslarina haklarini veremiyorsa en önemli vasfini yitirmis demektir.
Devletimizden ve Cumhurbaskani Erdogan’dan bir lütuf ve dilencilere yapilacak sadaka yardimi beklemiyoruz. Anayasa ve kanunlarda hükümetin görev ve yetkileri çok açik ve bellidir. Herkes sorumlulugunu yerine getirip görevini yapsin. Bu bizim için yeterlidir, vesselam…