MAHIR ADIBES

Tarih: 23.11.2020 15:41

Biz Kürtleri çok iyi taniyoruz

Facebook Twitter Linked-in

Otuz dört yil önce Diyarbakir Lice'de veteriner hekim olarak göreve basladim. Rahmetli anamda yanimiza gelip gidiyordu, “Oglum seni burada çok seviyorlar bizim oralarda bu saygiyi göremezsin,” demisti. 

Lice’de veteriner hekim ve idareci olarak bes yil çalistim. Ayrilmak istemedim Bakanlik yeter deyip beni uzmanlik için arastirma enstitüsüne tayin yapti. Ben orada emekli olana kadar çalismayi düsünüyordum. 
Biz oranin nesini sevdik; sanirim dostlugunu, samimiyetini, bagliligini, mertligini, kiymet bilirligini. 
*
Lice'nin Kutlu Köyünde, terör örgütü, bir aileden alti kadini çesmenin basinda kursuna dizdigi gün o köylülerle cenazeleri beraber kaldirdik. Öldürülenlerin en küçügü evin kizi on üç (13), en büyügü evin ninesi yetmis alti (76) yasindaydi. Suçlari, evin reisinin korucu basi olmasiydi.
Yolçati Köyünde ögretmeni bayrak diregine astiklarinin sabahi oradan ayrilacakti. Aksam camide köylülerle vedalasmis, sabah esyasi yüklenecekti, köylüler onu yolcu etmeye gelecekler.
Kiralan Köyünde sokak ortasinda köylülerin gözü önünde kursuna dizilen ögretmenin cenazesini Bingöllü sube müdürü Sehmuz ögretmen kaldirirken yaninda köylüler vardi. Köylüler, “Anasina ne diyecegiz,” diye agliyorlardi.
Ben köylerde göreve gittigim yerde gecikmistim, esime telefon edip, “Kocanin basini kestik lesini gönderiyoruz,” diye söylediklerinde Lice’de insanlar sokaga dökülmüs. Polisler, “Bu haber yalan,” deyip yatistirmislar ama bize çok sonra ulastilar, çünkü biz telsizi kapatmistik.
Dagda yaralanan askerleri gece yarisi beraber sevk ettik. Sehitleri beraber kaldirdik.
Bingöl’ün Genç Ilçesinde kaymakam ile veteriner hekim Mahmut köyden dönerken pusuya düsürülüp sehit edilmisti. Mahmut köylülere hizmetten dönerken öldürüldü. O Zazalar ve Kürtler “Bu hakaret bize oldu” diyorlardi.
Hani'deki tavuk çiftliginde çalisanlarin hepsi oranin insanlariydi, teröristler yakti. Köylüler yangini söndürmek için içeriye dalmis dumandan zehirlenenler olmustu. Kadinlari yolun kenarinda aglarken gördüm. “Evimize erzak götürüyorduk, o da bitti,” dediklerini duydum.
Çiftçimizi ve karisini teröristler öldürüp genç kizi daga kaldirmislardi. On bir gün sora güvenlik güçleri tarafindan kiz kurtarildiginda o insanlarin sevincini görecektiniz.
Gece yarisi, “Erkeksen ormanin yanina gel” diye telefon ettiklerinde silahi alip gittim. Esim telefon ile güvenlik güçlerine haber vermis. Benden önce ormana dalan komandolar, jandarmalar, polisleri gördüm. 
Muhsin Abi, Lice’ye tayini çikan ögretmene sahsima hitaben yazdigi mektupta “Mektubu getiren benim size emanetimdir,” diyordu. Bas üstüne Baskanim senin bize emanetin basimiz üzerinde yeri var.
Otuz dört (34) yil önce Lice’de göreve basladim. Bes (5) yil çalistim. Atmis üç (63) muhtarim, yaklasik irili ufakli yüz yetmis (170) mezra vardi. Hepsinin yollarini patikalara kadar bilirdim. Çünkü çogu mezraya yol yok, at ya da katirlarla giderdik. Daglarda yolumuzu sasirip kayboldugumuzda jandarma aramaya çikmisti. Köylüler evin tek odasinda bizi misafir ettiler, sofraya hep beraber oturduk. Yiyeceklerini paylastik.
Benim sag gözkapagim oldukça düsüktür. Orada o insanlara hizmet verecegiz diye yüklenen sikinti sinir sistemini bozmus.  Doktor arkadaslar ameliyat ettirelim, dediler. Emniyet Müdürümüz, “Burada canini veren oldu, kolu bacagi kopan, gözleri kör olan oldu. Senin gözkapagin düstü. Öyle kalsin, her gördügünde buralari hatirlarsin,” demisti. Tiras olurken aynada yüzüme bakip oralari hatirliyorum. Senede bir ya da iki defa midemdeki ülser canimi yaktiginda ben oralari düsünüyorum.
Neyi mi hatirliyorum; köye teröristler gece gelip yiyecek aldiklarinda gözaltina alinan muhtari. “Asker öldürmüyor, teröristin istedigini vermeyince öldürüyor,” dedigini. Kenevir yakalattiklarinda, “Bir daha ekmeyecegiz,” diyerek yemin ettiklerini. 
Lice’den ayrildigim gün boynuma sarilan felçli arici Abdullah amcanin, “Sen gidersen bir daha bu kapidan içeri girmem,” dedigini. Atmis üç muhtardan atmis birinin yola koymaya geldigini unutmadim. En önemlisi kronik hastaligi olan kardesini Ankara’da hastahanede muayene ettirip rapor almasi için mektup yazip yardimimi isteyen beyaz esya ticareti yapan Hasan’in, “Yukarida Allah asagida senden baska kimsemiz yok,” demesini unutamadim.
Oglu Kasim ile arabasini getirip, “Baytar Bey senin araban yok, bunu babam yolladi, olur ki cumartesi, pazar gelinle gezmeye gider,” diye, demesini nasil unuturum.
Biz Kürtleri, Zazalari böyle tanidik.
Kürt, Zaza, Türk ayrimi yapmayiz. Anadolu'nun insanini kaderi beraber yazilmis, Yemen’de, Misir’da, Tunus’ta, Çanakkale’de, Kurtulus Harbinde oldugu gibi.
Ben 34 yil önce oralardaydim. Meslegim geregi daginda, tasinda, baginda, bahçesinde, ahirinda, evinde girmedigim yer kalmadi. Diyarbakir’dan, Lice’den, Elazig’dan gelen Kürtler, Zazalar benim misafirim oluyorlar. 
Yillardir Kürtlere en büyük zulmü terör örgütleri yapti.
Emmiler ben devleti orada gördüm sevdim fikrimi kimseler degistiremez. Kürtleri orada tanidim; “Ben ölmeden sana dokunamazlar,” diyen soförümü, “Senin arabanin önüne çikani yasatmayiz,” diyen köylüleri, evde erkegi olmayan çiftçimin haniminin, “Bir ayran bile içmeden gidersen ben Esime ne diyeyim,” diyen gelinimizi unutmadim. Sunun bunun sözü kâr etmez bana.
Mahir Adibes


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —