Abdülkadir Menek

Tarih: 21.09.2021 08:07

HÜSNÜ BAYRAMOGLU AGABEY (II)

Facebook Twitter Linked-in

Üstad’in vefatina kadar geçen on yil boyunca Bediüzzaman Hazretlerinin yakin hizmetinde bulunma, meslek ve mesrebini yakindan tanima serefini elde etmisti. Bu sekilde geçen son derece önemli on yillik süre içinde yazilan mektuplarda ve vasiyetnamelerde, varis ve vekiller arasinda ismi hep sayilmis ve bu sekilde büyük bir itimat ve alakaya mazhar olmustur. Bu süre zarfinda çok genç yasta olmanin verdigi avantajlari da kullanarak ve Üstad’in çok yakininda bulunmanin vermis oldugu firsat ile Üstad’i, Risale-i Nur’a hizmet etme metot ve prensiplerini çok yakindan tanima, müsahede etme ve bunlari bir hayat tarzi halinde yasamak için gayret gösterme imkânini en iyi sekilde elde etmeye çalismisti. Bu on yillik sürenin önemli bir kisminda Bediüzzaman Hazretlerinin hep yakininda bulunmus ve bazi zamanlarda Üstad’in talimat ve görevlendirmesi dogrultusunda farkli bazi bölgelerde de çesitli hizmetlerde bulunmustur. Bu çerçevede 1952 yilinda hizmet için bulundugu Urfa’da Zübeyir Gündüzalp ve Abdullah Yegin Agabeyler ile birlikte tutuklanmis ve bir müddet hapishanede kalmistir. Diger agabeylerle birlikte yaptigi müdafaa, Nur Çesmesi’nin sonlarina eklenerek yayinlanmistir. Bu mahkeme sirasinda Hüsnü Bayramoglu’nun yaptigi savunma su sekildedir: Asliye Ceza Mahkemesi Yüksek Makamina, Urfa Muhterem heyet-i hâkime! Bizlere yapilan gizli mektep zan veya ittihami bütün bütün hakikat hilafinadir. Çünkü bulundugumuz cami önünde çesmeler var, buraya ve camiye günde iki yüz kisinin gelmesi, böyle bir yerin gizli olamayacagi, çocuklarin dahi bilecegi bir hakikattir. Hem bizim sehrin en islek bir yerinde kalmamiz gösteriyor ki gizlilikle ve gizli seylerle alâkamiz yoktur. Mektep açmissiniz sözü de büsbütün yanlis bir sâyiadir. Bunu isitenler gülüyorlar. Biz Kur’an-i Kerîm’in gayet parlak ve yüksek tefsiri Risale-i Nur’a çalisan talebeleriz. Evet, aslâ inkâr etmeyiz. Biz okurken gelip dinleyenler oluyor, bu bir mektep midir? Sahitlerin görüsleri dogrudur fakat hükümleri yanlistir, hakikat hilafinadir. Biz o gün arkadasimla kendi elimizle yazdigimiz iki adet Âyet-ül-Kübra Risalesi’ni tashih etmek için beraber okuyorduk ve o iki arkadas da dinliyordu. Bu vaziyette, sanki komünistlerin ve dinsizlerin eserlerini okuyormusuz gibi hem adliyeyi, hem zabitayi, hem mahkemeyi bizimle mesgul ederek bir bahane ile mahkemelere sevk ettiriyorlar. Hem sizlerin de bildiginiz gibi Urfa’nin ekseri evlerinde dinî bir kitabi biri okuyup digerleri dikkatle dinliyorlar. Hem bir yerde, yasak olmayan bir eseri okuyup baskalarinin dinlemesiyle bir mektep mi açilmis olur? Sadece kitap okumak ve dinlemekten ibarettir. Bu vaziyetten anlasiliyor ki biz yalniz bu asirda Kur’an’in yüksek ve parlak bir tefsiri ve kâinatta en yüksek olan iman hakikatlerini beyan eden Risale-i Nur’u okuyoruz. Imanî ve Islâmî kitaplari okuyup dinlemeye tedrisat süsü vermek, kuvvetli bir icbarla üzerimize mektep açmissiniz etiketini yapistirmaya gayret etmek oldugunu; bizim masum, dindar, iman ve ahiretiyle mesgul olan gençler oldugumuzu herkesin bildigi gibi sizce de malûmdur. Hem dâhi mütefekkir Üstadimiz Bedîüzzaman otuz seneden beri siyaseti terk etmis “Eûzü billahi mine’s-seytani ve’s-siyase” demis ve talebelerine de “Biz imanin cereyanindayiz, gayemiz riza-yi Ilahiyedir, siyasî cereyanlara girmeyiniz” diye ders verdiginden hiçbir siyasî ve dünyevî süflî seylerle alâkamiz yoktur. Hem alti vilayetin zabitasi, Üstadimiz Bedîüzzaman Said Nursî hakkinda: “Bedîüzzaman ve Risale-i Nur talebeleri imanla kafalara bir yasakçi birakip emniyet ve asayisi muhafaza ediyorlar.” diye rapor vermisler. Muhterem hâkimler! Bizim bütün okuyup yazdigimiz ve daima mesgul olacagimiz Risale-i Nur, bütün mahkemelerde beraat etmis ve sirf Islâmiyet ve iman ve Kur’an hakikatlerinden ibaret oldugu günes gibi tezahür ederek kaziye-i muhkeme haline gelmistir. Son Afyon Mahkemesinde; bütün kitap, risale ve mektuplari iade etmeye ittifaken karar vermislerdir. Risale-i Nur: Yüz otuz parça harikulade risalelerden mütesekkil bir saheser külliyati ve yirminci asrin fünun-u müsbetesiyle ulûm-u imaniye ve hakaik-i Kur’aniyeyi mezc ve telif ederek, bu asra kadar hiçbir eserde görülmedigi ehl-i ilim ve hakikatçe, filozof ve profesörlerce musaddak olan emsalsiz bir hususiyete malik eserlerinin nesriyati; Anadolu, Arabistan, Misir, Pakistan, Avrupa ve Amerika’ya kadar inkisaf etmis. Müellifi büyük Islâm dâhisi Bedîüzzaman Said Nursî Risale-i Nur hakkinda söyle diyor: “Risale-i Nur, manevî hakikatleri ve iman ilmini Avrupa’nin fen ilimleriyle mezcederek gayet kuvvetli bürhan ve hüccetlerle aklen ve mantiken ispat eder. Risale-i Nur, hal ve istikbalin, ilmî, imanî, aklî ve fikrî ihtiyaçlarina tam cevap verir bir kuvvet ve mahiyet ve hususiyettedir. Risale-i Nur’da baska eserlerden nakil yoktur, Kur’an’in mu’cize-i maneviyesidir. Risale-i Nur, yüz manevî kesfiyati hâvi ve tilsim-i kâinatin muammasini kesif ve halleden bir kessaftir. Risale-i Nur, yalniz bu vatan ve bu millet için degil, âlem-i Islâm ve beseriyet için yazilmistir. Risale-i Nur, su zamanin yaralarina en münasip bir ilaç, bir merhem ve zulümatin tehacümüne maruz heyet-i Islâmiyeye en nâfi’ bir nur ve dalalet vâdilerinde hayrete düsenler için en dogru bir rehber oldugu yüz binlerle kimseler tarafindan tasdik edilen bir eser külliyatidir.” Muhterem heyet-i hâkime! Risale-i Nur’un gayet harika bir cüzü olan Âyet-ül-Kübra Risalesi’nin beyani vechiyle: Madem bin seneden beri iman ve Kur’an aleyhinde teraküm eden Avrupa feylesoflarinin itirazlari ve süpheleri yol bulup ehl-i imana hücum ediyor. Bir saadet-i ebediyenin, bir hayat-i bâkiyenin ve bir cennet-i daimenin anahtari, medari, esasi olan imani sarsmak istiyorlar. Elbette her seyden evvel imanimizi taklitten tahkike çevirip kuvvetlendirmeliyiz. Risale-i Nur’la mübareze edilmez, o maglup olmaz, yirmi senedir en muannid feylesoflari da susturuyor. (Simdi yirmi sekiz sene oldu.) Iman hakikatlerini günes gibi gösteriyor, bu memlekete hükmeden onun kuvvetinden istifade etmek gerektir. Risale-i Nur, söndürmek için üflendikçe parlayan bir nurdur. Onun talebeleri baskalara benzemezler, maglup olmazlar. Risale-i Nur’u maglup edebilmek için kâinati elinde tutan bir kuvvet lâzimdir. Çünkü Risale-i Nur, dünyevî islere, sahsî ve süflî menfaatlere âlet olamaz. Günes gibi hakikat-i imaniye ve Kur’aniye yerdeki muvakkat isiklarin cazibesine tabi ve âlet olmadigi gibi o hakikati taniyan Risale-i Nur’u degil dünya cereyanlarina belki kâinata da âlet edemez. Evet, Risale-i Nur’un vazifesi ise hayat-i ebediyeyi mahveden ve hayat-i dünyeviyeyi de dehsetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karsi, imanî olan hakikatleriyle gayet kat’î ve en mütemerrid zindik feylesoflari da imana getiren kuvvetli bürhanlarla Kur’an’a hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir seye âlet edemeyiz ve bilfiil öyleyiz. Heyet-i hâkime! Bin seneden beri Kur’an’in bayraktari ve mücahidi ve âlem-i Islâm’in kahraman mücahidi olan ve Kur’an’i cihanin cihat-i sittesinde ilan eden necip ve mübarek kahraman ecdadimizin evlatlarini nur-u imandan ayirmak ve Islâmiyet defterine geçen mefahir-i âliyesine zit olarak maddî ve manevî helâketlere maruz birakmak olan dehsetli sû-i kasdlara ve o kahraman ecdadin torunlari olan bugünkü gençligi ve gelecek nesilleri o seref-i âlîden mahrum etmek olan dehsetli dinsizlik telkinlerine karsi; Kur’an-i Kerîm’in on dördüncü asr-i Muhammedî’deki (asm) aziz dellâli ve bu asrin bir hidayet medari ve bu müthis zamanin müthis zulümatina karsi Nur-u Kur’an’la mukabele eden büyük fedakâri ve Risale-i Nur’un yüz binler nüshalarini, milyonlar talebelerinin kalemleriyle her tarafta nesredip dinsizlige ve küfr-ü mutlaka ve komünizme karsi bir sedd-i Kur’anî tesis eden muhtesem kahramani Bedîüzzaman Said Nursî ve yüz bin baslar feda olduklari hakikate basimiz dahi feda olsun diyerek nur-u Islâm’i söndürmek ve nur-u imani yok etmek için yapilan dehsetli zindika hücumlarina karsi mukabele eden, istibdatlara, icbarlara karsi izzet-i Islâmiyeyi muhafaza ve seref-i imani âleme ilan eden, Kur’an-i Mu’cizü’l-Beyan’dan kalb-i münevverlerine gelen ve iman hakikatlerini günes gibi parlak delil ve hüccetlerle ispat eden ve Risale-i Nur’la dinsizlik, dalalet ejderlerine meydan okuyan ve dalkavukluk yapmayan ve mahkemelerde “Basimdaki saçlarim adedince baslarim bulunsa her gün biri kesilse zindikaya teslim-i silah edip vatan ve millet ve Islâmiyet’e hiyanet etmem ve hakikat-i Kur’an’a feda olan bu basi zalimlere egmem” diyen ve ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i imaniye yolunda hem dünyevî hem lüzum olsa uhrevî hayatlarini feda eden ve mahkemelerde dava ettigi gibi bir tek hakikat-i imaniyeyi dünya saltanatiyla degistirmeyen kahraman-i Islâm olan Üstadimiz Bedîüzzaman ve Risale-i Nur’dan bizi uzaklastiracak hiçbir beserî kuvvet yoktur. Hem Risale-i Nur iki hayatimizin halâskâri ve sermaye-i ömrümüz ve gaye-i hayatimizdir. Komünistler ve dinsizler kâgit ve mürekkebi kaldirsalar eger mümkün olsa derimizi kâgit ve kanimizi mürekkep yapip yine Risale-i Nur’u yazacagiz. Heyet-i hâkime bilsinler ki: Halife-i rûy-i zemin Hazret-i Ömer (ra) hilafeti zamaninda âdi bir Hristiyan ile birlikte mahkemede muhakeme oldular. Hâlbuki o Hristiyan, Islâm Hükûmetinin mukaddes rejimlerine, dinlerine, kanunlarina muhalif iken mahkemede onun o hali nazara alinmamasi açikça gösterir ki: Adalet hiçbir cereyana kapilmaz, hiçbir tarafgirlik güdemez. Iste bunun içindir ki mahkemede kahraman-i Islâm olan Bedîüzzaman Said Nursî’nin beyani vechile: “Ehl-i imandan bütün gelenler maziye gidenlere magfiret dualariyla ve hasenatlarini onlarin ruhlarina bagislamalariyla yardimlarina binaen Denizli mahkemesinde demistim: Mahkeme-i hasirde milyarlar ehl-i imandan davacilar tarafindan, Kur’an hakikatlerine hizmet eden Nur talebelerini mahkûm ve perisan etmek isteyenlerden ve sizlerden sorulsa ki: Serbestiyet kanunlariyla dinsizlerin, komünistlerin nesriyatlarina ve anarsiligi yetistiren cemiyetlerine müsamahakârane bakip ilismediginiz halde; vatan ve milleti anarsilikten, dinsizlikten ve ahlâksizliktan, vatandaslari ölümün idam-i ebedîsinden kurtarmaya çalisan Risale-i Nur talebelerini hapisler ve tazyiklerle perisan etmek istediniz diye sizlerden sorulsa; ne cevap vereceksiniz, biz de sizlerden soruyoruz diye o zaman onlara demistim, o zaman o insafli ve adaletli zatlar bizi beraet ettirdiler.” Iste Hâkimler! Bu âlî hakikatlere ragmen bize deseniz ki sizi mahkemeye sevk ettirmek ve biçilmis bir kaftan giydirmek istiyorlar. Bu takdirde su âyet-i kerîmenin kale-i kudsiyesine iltica ediyorum: ????????? ?????? ???????? ?????????? ? ?????? ?????????? ???????? ?????????? 17.2.1953 Urfa, Yusuf Pasa Mahallesinde Hüsnü Bayramoglu (Nur Çesmesi, 224-226)
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —